Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

HAFTA sonunda, üst düzey Türk ve AB yetkililerinin katılımıyla İstanbul’da gerçekleşen 6. Boğaziçi Konferansı’ndan çıkan başlıca sonuç, tüm ilgili tarafların Türkiye-AB müzakere sürecinin devamı konusunda mutabık olduklarıdır. Ancak bunun şartları ve nihai amacı konusunda görüşler hâlâ farklı...
British Council, AB Komisyonu Türkiye delegasyonu ve TESEV tarafından düzenlenen konferansa katılanlar, Türk tarafından AB’den sorumlu Devlet Bakanı Egemen Bağış’ı ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i, AB adına genişlemeden sorumlu Komiser Olli Rehn’i ve ayrıca Fransa’dan da AB ilişkilerini yürüten Devlet Bakanı Pierre Lellouche’u dinlemek imkânını buldular.
Türk tarafının çeşitli AB ülkelerinden gelen konuklara verdiği mesajı şöyle özetleyebiliriz: Türkiye, AB üyeliği hedefine ulaşmaya kararlı. Bu amaçla Ankara son zamanlarda önemli reformlar yaptı, cesur açılımlara girişti. Türkiye bugün güçlü ekonomisi ve bölgesel rolüyle, AB için bir yük değil, aksine, bir katman değer ifade etmektedir...
Bu arada Egemen Bağış, müzakere sürecini yakında tehlikeye sokabilecek Kıbrıs’la ilgili bir gelişmeyi gündeme getirdi. Sorun, önümüzdeki aralıkta Türkiye’nin limanlarını ve havaalanlarını Rumlara açmak konusunda 3 yıl önce AB’ye verdiği sözü şimdi yerine getirmesi zorunluğundan kaynaklanıyor.
Bağış bu konuda bir uzlaşıcı formül üzerinde çalışıldığı işaretini verdi. Buna göre, AB Kıbrıs Türk kesimiyle direkt ticareti öngören bir tüzüğü kabul edecek, buna karşılık Ankara da Rumlara limanları açacak...
Bu formülün yaşama geçirilmesi, AB’nin Rum tarafının baskıları karşısında alacağı tutuma bağlı...

Kimler engelliyor?
OLLİ Rehn’in Konferansa katılımı, genişlemeden sorumlu komiser olarak görevinin sonuna rastladı.
Finlandiyalı diplomat duygusal konuşmasında 5 yıl zarfında Türkiye’deki büyük değişimi ve AB yolundaki ilerlemeyi şahsen gözlediğini belirtti. Bu arada bazı sorunları da dile getirdi ve atılması gereken yeni adımları saydı.
Ne var ki, Rehn AB tarafından kaynaklanan engelleri ve zorlukları pas geçmeyi ve müzakere sürecinin geleceğine hiç değinmemeyi tercih etti... Aslında Komisyon’un üyelik sürecine bakış açısı olumlu. Müzakereleri bloke eden ve nihai hedefe gölge düşüren davranışlar daha çok bazı üye ülkelerden geliyor.
Fransa bu ülkelerden biri. Cumhurbaşkanı Sarkozy daha baştan Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktı ve imtiyazlı bir statü önerdi. Bu pozisyonu devam ediyor. O kadar ki, yıllarca Türkiye dostu olarak bilinen Pierre Lellouche dahi, bakan olduktan sonra “Sarko’nun sözcüsü” gibi hareket etmeye başladı. Paris’te verdiği demeçlerde, açıkça Türkiye’nin AB üyesi olacak niteliklere sahip olmadığını öne sürdü...

Şaka mı, niyet mi?
LELLOUCHE Boğaziçi Konferansı’nda Türkiye’nin AB üyeliği konusunda son aylarda söylediklerinden ayrıldığı anlamında bir şey söylemedi. Bunun yerine Fransa’nın Türkiye’nin AB ile müzakere sürecine devam etmesinden yana olduğunu belirtti.
Ne var ki, Sarkozy hükümeti hâlâ birçok faslı bloke ediyor. Neden? Fasıllar tam üyelikle ilintili ve Fransa Türkiye’ye bu statüyü yakıştırmadığı için, bu fasılların müzakeresine dahi karşı çıkıyor.
Eğer Paris Lellouche’un dediği gibi müzakere sürecinin devamından yana ise, bunun başarılı olmasını engellememeli, olsa olsa nihai kararı bu sürecin tamamlanacağı tarihe bırakmalıdır.
Genelde bu tarih için 2014-15’ten sözü edilir. Lellouche konferansta 20-30 yıllık bir süreçten bahsederek dinleyenleri şaşırttı. Daha sonra ortak basın toplantısında Lellouche’un bu beyanı, Bağış’ın “Kapalıçarşı pazarlığı” esprisiyle karşılıklı şakalaşmaya konu oldu.
Bu sadece bir şaka mı, yoksa bilinçaltındaki niyet mi?