Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

MİLLİ Güvenlik Kurulu'nun açıklamasında, Avrupa Birliği ile ilişkilere bir paragraf ayrılması, birkaç bakımdan önem taşıyor: Birincisi, AB üyeliğinin veya daha genel deyişi ile Avrupa ile bütünleşmenin Türk dış politikasının öncelikli bir hedefi sayılmasıdır. İkincisi, bunun sadece bir partinin ya da hükümetin değil, "devletin resmi politikası" olduğu mesajının verilmesidir. Üçüncüsü, bu stratejinin askerler ve siviller tarafından olduğu kadar, geçmişte AB'ye hiç de sıcak bakmayan Refah Partisi yönetimi tarafından da benimsenmiş olmasıdır...
Askerlerin öteden beri Avrupa ile bütünleşmeden yana oldukları ve bunu Türkiye'nin çağdaşlaşma anlamında Batılılaşma politikasının bir unsuru saydıkları biliniyor. Genelkurmay 2'nci Başkanı General Çevik Bir'in, Washington'daki konuşmalarında AB üyeliği konusuna sık sık değinip Batılılara destek çağrısında bulunması da bunun bir işareti idi...
Refah'ın da AB'ye karşı tutumunu son zamanlarda değiştirdiği seziliyordu. Nitekim Başbakan Erbakan, örneğin NATO Genel Sekreteri Javier Solana ile Ankara'daki görüşmesinde, Türkiye'nin AB'ye girmeye ne kadar kararlı olduğunu anlatırken, bunu sağlamak için gerekirse "NATO kartı"nı dahi oynayabileceğini söyledi.
Erbakan'ın MGK'nın açıklamasının bazı maddeleri konusunda tereddütleri olabilir. Ama sanıyoruz, AB ile ilgili paragrafa bir itirazı yoktur.
Belki de şimdi Refah'ın daha alt kademelerinden de bu konuda bir itiraz gelmeyecektir.
Önceki gün bir haber dikkatimizi çekti: RP'li milletvekili Halil İbrahim Çelik bir demecinde, 40 yıl karşı çıktığı AB üyeliğine şimdi "evet" dediğini açıkladı ve Avrupa ile bütünleşmenin Türkiye'de darbeleri önleyeceği ve demokratikleşmeyi hızlandıracağı görüşünü dile getirdi...
* * *
TÜRKİYE'nin AB üyeliği konusundaki kararlılığının MGK bildirisinde yer alması önemli bir gelişme, ama esas mesele bunun nasıl gerçekleştirileceğidir.
Bu konuda zamanın giderek daraldığını daha önce de yazmıştık. Bu ayın 15'inde AB Dışişleri Bakanlarının, Nisan ayında Ortaklık Konseyi'nin toplantılarında bu konu tartışılacak. Haziran ayında Amsterdam'daki zirvede AB'nin tutumu belirlenecek ve nihayet yıl sonunda Lüksemburg'da da nihai karara varılacak.
Türkiye, Meclis dahil, MGK açıklamasında belirtildiği gibi tüm resmi ve sivil kurum ve kuruluşlarıyla birlikte, zamanla yarışmak durumundadır. Türkiye sadece Avrupa ile bütünleşme arzusunu ve kararlılığını ifade etmekle yetinmeyip, bunu sağlayacak pratik önlemleri almak ve daha önce de verdiği sözleri tutmak zorundadır...
Dışişleri Bakanı Çiller bugün, AB'nin Ankara'daki misyon şeflerini çağırıp kendilerine bu bağlamda neler yapılacağını (bu arada Meclis'in demokratikleşme yönünde ne gibi yasalar çıkartacağını) anlatacaktır. Kuşkusuz bu sözlerin inandırıcı olması için, bu programın da bütün ilgililerce benimsenip uygulanması gerekiyor...
* * *
AVRUPALILAR MGK'nın açıklamasına nasıl bakıyorlar?
Bunun iki yönü var:
Birincisi, AB ile ilgili paragrafın yansıttığı kararlılıktır. Kuşkusuz AB yetkilileri bu mesajı not ediyorlar. Bunun bir "devlet politikası" olduğunu da (hatta artık RP'nin de buna katıldığını) anlıyorlar.
İkinci husus, MGK açıklamasının demokrasi açısından değerlendirilmesi ile ilgilidir.
Açıkçası AB çevrelerinde, MGK'nin rolü konusunda tam bir görüş birliği yok. Böyle bir kurum AB üyesi ülkelerde yok. Bu nedenle bazısı, buna askerlerin politikaya bir müdahalesi olarak bakıyorlar. Bir kısmı ise, bunun Türkiye'de bir anayasal kurum olduğunu biliyor ve MGK'nın açıklamasında belirtilen hususların da Türkiye'de "demokrasi ile birlikte laikliğin" korumasını amaçladığını belirliyor.
Bir AB diplomatının deyişi ile, MGK Türkiye'de son zamanlarda
"ayarı bozulan balansı yeniden düzenlemeyi" üstlenmiş bulunuyor. Ancak bunun, çoğu AB çevreleri tarafından "demokrasinin gerilemesi" şeklinde algılanması tehlikesi vardır.
Bunun böyle yorumlanmaması ve AB'de Türkiye'nin adaylığı konusunda şüpheleri artıracak bir havanın esmemesi için demokratikleşme sürecinin hızlandırılması gerekiyor.
Bir Türk siyaset adamının bize dediği gibi, bugünkü şartlarda AB üyeliği gerçekleştirilmesi "daha da zor bir misyon" haline geliyor...