Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Genelde ilişkilerdeki sıkıntılar ve krizler, iki ülkenin belirli siyasi sorunlar karşısında çelişen çıkarlar nedeniyle farklı -ve bazen karşıt- tavırlar almalarının bir sonucu olarak değerlendiriliyor.Bunun son örneklerinden biri, Irak ve özellikle Kuzey Irak ile ilgili anlaşmazlıkların ilişkilerde yarattığı ciddi sarsıntıdır.Daha gerilere gidersek, mahut ABD ambargosuna neden olan Kıbrıs sorunundan Kongre'nin gündemine sık sık getirilen Ermeni soykırım tasarılarına kadar, ilişkileri zedeleyen daha birçok örnek sayılabilir.Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin zaman zaman geçirdiği sarsıntıları ve özellikle kamuoyu düzeyindeki öfke ve infiali, sadece bu siyasal faktörlerle izah etmek yetersiz kalıyor. Nitekim birçok diplomat ve analist, ilişkilerin böyle kritik noktalara gelmesine şaşırıyor ve gösterilen tepkilerin ölçüsünü anlamakta zorlanıyor... TÜRKİYE-ABD ilişkilerindeki uyuşmazlıkların ve gerginliklerin nedenleri, bir süreden beri Türk ve Amerikalı analistler tarafından enine boyuna incelenip tartışılıyor. Türk-Amerikan ilişkilerinin belirli sorunlar karşısında kolaylıkla gerilmesinde ve kritik noktalara gelmesinde, siyasal görüş ayrılıklarının yanı sıra rol oynayan başka etkenler yok mu?Türkiye'yi yakından tanıyan eski bir Amerikalı diplomatın bir analizi, bu konuda düşündürücü bazı ipuçları veriyor.İki yıl önce İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu görevini tamamladıktan sonra emekli olan David Arnett, "Arı Hareketi"nin İngilizce yayımladığı "Turkish Policy Quarterly" adlı ciddi dergisindeki makalesinde, Türk-ABD ilişkilerindeki gelişmeleri belirleyen önemli bir faktörün de, Türk toplumunun duygusal karakteri olduğunu ve bu hassasiyetin ABD tarafından yeterince dikkate alınmadığı için arzu edilmeyen sonuçların ortaya çıktığını belirtiyor.Türkçe bilen ve Türkiye'de pek çok dostu bulunan David Arnett, yazısının başında, "duygusal tepkiler üzerindeki bu makale dolayısıyla" kendisinin de duygusal tepkilere maruz kalmak istemediğini, amacının "hassas konuları" ortaya koyup tartışmaya açmak olduğunu belirtiyor.Yazıda aslında şimdiye kadar bu tür analizlerde üzerinde pek durulmayan Türk toplumunun karakteristikleri inceleniyor. Türkiye'nin yakın tarihte Sevr'den Lozan'a kadar geçirdiği aşamaların bıraktığı izler, yarattığı hassasiyetler anımsatılıyor. Toplumsal karakter Arnett bu "arka planı" ayrıntılarıyla sunduktan sonra, ABD'nin son yıllarda bunu görmezlikten gelerek Türkiye'ye karşı bazı çıkışlar yaptığını ve bu hataların Türkiye'de yarattığı duygusal tepkilerin de etkisiyle, Washington ile Ankara arasındaki bağların zedelendiğini anlatıyor. Bu bağlamda 1964'teki "Johnson mektubu" olayından 2003'teki "Süleymaniye çuval hadisesi"ne kadar çeşitli örnekleri sayıyor.Ancak yasalar Türkiye'de bazen bu tepkilerin, bilgi eksikliğinden veya dezenformasyondan ötürü, aşırı boyutlar aldığını, bunun da ilişkilerin gerginleşmesinde rol oynadığını belirtiyor. Vardığı sonuç ise şu: Amerikan liderleri her zaman Türkiye'nin duygusal tepkilerinin bilincinde olmalı, Türk liderler de tepkileri çok şiddetli biçimde gösterme eğilimini frenlemelidir.Kısacası Türk-ABD ilişkilerinin gene kritik bir aşamaya girdiği şu sırada, bu analizden çıkan mesaj, iki tarafın birbirini daha iyi tanıyıp anlaması ve daha az duygusal, daha çok rasyonel davranması gerektiğidir... skohen@milliyet.com.tr Zamanlı mesaj