Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

GEÇEN Kasım ayında Washington'da bu soruya yanıt ararken edindiğim izlenim, ABD'nin bir "bekle ve gör" tutumunu benimsediği idi. Aynen Avrupalıların yaptığı gibi...
Bekleyip görmek istedikleri şey, Refah iktidarının Türkiye'nin politikalarında - ve özellikle dış siyasetinde - köklü değişiklik mi yapacağı, yoksa farklı üslup ve yaklaşıma rağmen, geleneksel çizgide mi kalacağı idi.
Şimdi Washington'daki çeşitli yetkililerle ve uzmanlarla temaslarımdan, ABD'nin, Yönetim olarak, Refah'a daha anlayışlı bakmaya başladığı izlenimini ediniyorum. Aynen Refah'ın (dünkü yazımda belirttiğim gibi) ABD'ye daha sıcak baktığı gibi...
"Yönetim"in altını çiziyorum. Çünkü yönetim dışındaki çevrelerde - yani bir kısım Kongre üyeleri ve "Türkiye ile yakından ilgilenen etkin düşünce kuruluşları ("Think - tank"lar) arasında - Refah'ın stratejisi ve niyetleri konusunda kuşkular ve hatta kaygılar devam ediyor. Bu çevreler "bekle ve gör" tutumunu sürdürmeyi yeğliyor...
* * *
YÖNETİMİN politikası, ABD'nin çıkarlarını ön planda tutan pragmatik bir yaklaşıma dayanıyor. Washington'un açısından, Türkiye bölgede önemli bir ülkedir ve Batı tarafından desteklenmesi gerekmektedir. Refah'ın geçmişteki davranışları ve söylemleri ABD'nin politik esasına ters düşse dahi şimdi iktidarda farklı hareket etmesi mümkündür ve nitekim bu yönde bazı işaretler görülmektedir. Dolayısı ile Refah'a bir şans verilmeli, ona karşı gözü kapalı bir tavır alınmamalıdır. Yeter ki Refah da ABD'yi ve Batı'yı sistematik olarak karşısına alıp geleneksel Türk dış politikasında radikal bir değişiklik yapmasın... Aynı zamanda Türkiye'nin demokratik ve laik yapısını da tek yanlı zorlamalarla değiştirmesin...
Washington'un "resmi" politikası bu iki unsuru göz önünde bulunduruyor. Yani "çıkar" kadar, "değerler"e de (demokratik ve laiklik gibi) önem veriyor. Yönetim sözcülerinin (örneğin Nicholas Burns gibi) her fırsatta bu değerleri ve ilkeleri sorgulaması oldukça anlamlıdır.
Clinton yönetimi, yakından izlediği Refah'a bu açıdan "beraber iş yapılabilir" bir muhatap olarak bakıyor. Ve özellikle Refah yönetiminden gelen yakınlaşma girişimleri karşısında onunla temaslarını yoğunlaştırıyor. Ancak Washington bunu yaparken, esas "partner"inin Türkiye olduğunu göstermeye çalışıyor ve temaslarına, Ankara'nın politikasında belirleyici bir etkinliğe sahip diplomatik ve askeri kurumları ("establishment"i) dahil etmeyi ihmal etmiyor. Bir Amerikan yetkilisinin deyişiyle, ABD sadece Refah ile değil, bütün Türkiye ile işbirliği yaptığı izlenimini vermeye özen gösteriyor.
Ancak, bu noktada ABD yönetiminin sıkıntısı, zaman zaman Refah'ın verdiği sinyaller ile, Ankara'nın "resmi politikası arasında çelişkiler belirlemesidir. Açıkçası Amerikalıların
- diğer ülkelerin de olduğu gibi - bazen kafaları karışıyor ve Türkiye'nin ne tarafa gitmek istediğini anlamakta zorluk çekiyor...
* * *
DEVLET Bakanı Abdullah Gül'ün ABD gezisinin amacı, bu kuşkuları dağıtmak, Refah'ın - ve dolayısıyla Türkiye'nin - kredibilitesini arttırmaktır. Gül, Washington'daki temaslarında bu mesajı vermeye çalışıyor.
Ancak bazı konuşmaları zihinleri gene karıştırdı. Örneğin önceki gün seçkin Amerikalıların önünde yaptığı bir konuşmada Kıbrıs konusunda "federal çözüm"ün artık geçerli olmadığı ve pratikte adada iki ayrı devletin varlığına dayanan bir formülü benimsediği mesajını verdi. Tabii bu şimdiye kadar Ankara'nın izlediği politikanın dışına çıkan bir tavırdır.
ABD yönetiminde Kıbrıs'la ilgili bir yetkili bana tepkisini "Gül'ün söyledikleri benim için yeni bir haberdir" şeklinde ifade etti. Amerikalı diplomat, Türk yetkililerle şimdiye kadar temaslarda böyle bir "siyaset değişikliği" sinyalini almadığını söyledi ve açıkçası kafasının karıştığını itiraf etti.
Gül'ün bu sözleri doğrusu Türk diplomatlarını da şaşırttı. Onlar da "Ankara tutum mu değiştirdi" sorusuna, "bildiğimiz kadarı ile değişiklik yok" demekle yetindiler.
Bakana bu sözlerinin Washington'da şaşkınlık yarattığını hatırlattığımda, gülümseyerek "iyi ya, tutumumuzu şimdi daha iyi anlamaya çalışacaklar" dedi ve Türkiye'nin artık bazı konularda daha değişik bir tavır ortaya koymak hakkına sahip olduğunu belirtti...
* * *
KUŞKUSUZ bu tür sözler ve davranışlar, ABD'de yönetim dışındaki çevrelerde Refah hakkında duyulan kuşkuların dağılmasını önlüyor. Diğer bir deyişle, birçok Amerikan çevreleri Refah'a güvenemiyor ve bu nedenle Washington'un daha mesafeli ve dikkatli davranması gerektiğini savunuyor.
ABD'nin önde gelen düşünce kuruluşu "Carnegie Endowment"le, bu kuruluşun başında bulunan ABD'nin eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz, Abdullah Gül'e açıkça birçok Amerikalının Refah konusundaki kuşkularını ifade ettiğinde Bakan "siz söylenenlere değil, icraata bakın" mesajını verdi. Ne var ki, laiklik konusu dahil, çeşitli sorunlar karşısında Refah'ın (ve sadece Refah liderlerinin değil, tabanın da) davranışları, Gül'ün vermeye çalıştığı güvenceye rağmen, pek inandırıcı sayılmıyor... En azından, Washington'da Yönetim dışındaki çevreler buna inanmıyor veya güvenemiyor. Hatta bunu - Türkçe deyimini kullanarak - "takiyye" saydıklarını açıkça söyleyenler de var!
Yönetim ise her şeye rağmen Türkiye'ye verdiği önem nedeni ile Refah'a karşı daha "müşfik" tutumunu dikkatle sürdürmeyi yeğliyor.
Bir Amerikalı analistin şaka kabilinden şu söyledikleri ilginçtir: "Galiba bizim Yönetim de takiyyeye aynı şekilde karşılık veriyor"...