Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan R. T. Erdoğan’ın Gabon, Nijer ve Senegal’i kapsayan seyahati, Ankara’nın yeni “Afrika atılımı”nın bir parçasını oluşturuyor.
Türkiye’nin Afrika’ya açılması oldukça yeni bir gelişme. Ankara Kara kıtayı Özal döneminde keşfetmişti. İsmail Cem’in Dışişleri Bakanı olduğu yıllarda Afrika ile yakınlaşma konsepti geliştirilmiş, ama bu hedef doğrultusundaki esas adımlar son 3-4 yılda şimdiki hükümet tarafından atılmıştır.
Bu aktif politika sonucunda Afrika’da 3 yılda 19 yeni büyükelçilik açılmış böylece kıtadaki 54 ülkenin 31’i ile doğrudan diplomatik bağlar kurulmuştur. Türk halkının belki de ismini bile duymadığı veya coğrafyadaki yerini bilmediği birçok Kara Afrika ülkesi, THY’nin düzenli seferleri listesine girmiştir.
Halen bu koca kıta ile ticaretimiz 12 milyar dolar. Ama 2015 yılı için konan hedef 50 milyar dolar...
Türk iş çevreleri şimdiye kadar adeta balta girmemiş orman gibi duran Afrika pazarlarını keşfetme çabasında. Başbakan’ın şimdiki Afrika turuna 300’e yakın işadamının katılması bu yeni ilginin bir göstergesi.

Yeni fırsatlar
Şimdi ilk aşamalarında bulunan Afrika atılımı hem büyük fırsatlar, hem de bazı zorluklar içeriyor.
Kara kıtanın zengin ekonomik potansiyeli ve dışa açılma çabaları, Türkiye için de geniş bir ekonomik alanda (ticaret, yatırım, müteahhitlik, turizm vs) işbirliği olanakları yaratıyor. Türk özel sektörü daha önce başka ülkelerde çalışmış olmanın da kazandırdığı deneyim avantajına sahip.
Türkiye’nin diğer önemli bir avantajı, kolonyalist bir geçmişi olmaması ve genelde olumlu bir nama sahip olmasıdır. Bu, özellikle Ankara’nın bu ülkelerle siyasi alanda kolayca yakınlaşmasına ve çeşitli bölgesel ve küresel meselelerde işbirliği kurmasına yol açacaktır.
Aslında Ankara’nın Afrika stratejisi, sadece kendi bölgesinde değil, daha uzak bölgelerde de siyasi bir aktör olmak ve “yumuşak gücü”nü kullanmak hedefine yöneliktir. Afrika grubunun Birleşmiş Milletler başta olmak üzere uluslararası platformdaki konumu dikkate alındığında, Türk diplomasisinin nüfuzunu o kıtada da hissettirmesinin önemi kolayca anlaşılır...

Rakip çok
Afrika halen birçok ülke için çetin bir rekabet alanıdır. ABD ve eski sömürgeci Avrupa ülkeleri, uzunca bir süredir buradalar. Son zamanlarda Çin, İran, Hindistan, Brezilya çok faal durumdalar.
Türkiye işte böyle bir rekabet yarışına katılıyor şimdi... Aslında “biz gerçek dostuz, onlar gibi değiliz” demenin yararı yok. Rekabet yarışında başarılı olmak için oyunu kurallarına göre oynamak önemli...
Zorluk sadece rekabet değil, aynı zamanda Afrika ülkelerinin siyasi, sosyal yapılarıyla da ilgili. Çoğu ülkenin başında diktatörler, otoriter rejimler var. Bürokraside de yolsuzluk hakim. Dolayısıyla ilişkilerde çok temkinli davranmak lazım. (Sudan ile ilgili yaşananları unutmamalı)...
Son önemli bir nokta: Afrika’yı kazanmak için, kıta ülkelerini ve halklarını iyi tanımak, bunun için de “ev ödevi”ne iyi çalışmak gerek...