Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


     İSLAM Konferansı Örgütü İKÖ'nün dün Tahran'da toplanan 50 küsur ülkeye mensup delegeleri, ilk kez alışık olmadıkları görüş ve tavsiyelerle dolu bir konuşma dinlediler.
     Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün söyledikleri İslam dünyasına şu mesajı veriyordu: Artık değişim zamanı geldi. Öncelikle kendinize bir çekidüzen verin ve çağdaş olmaya çalışın...
     Gül'ün böyle tutucu, statükocu bir platformda bu tür bir çağrıda bulunması, gerçekten tabuları yıkan, cesur, ama yerinde bir davranış.
     Bakan'ın tavsiyeleri, İKÖ içinde yer alan bazı ülkelerin liderlerinin kulağına hoş gelmeyebilir. Örneğin, "demokratikleşin, iyi bir yönetim kurun, kadın - erkek eşitliğini sağlayın, insan hak ve özgürlüklerine saygılı olun, yolsuzluklarla, cehaletle, şiddetle mücadeleye öncelik verin" gibi tavsiyeler...
     ***
     BU ülkelerin kaçı bu tür radikal reformlar yapmaya hazır? Gül, bunları bir "vizyon" olarak sunuyor. İslam dünyasının artık "stratejik riskleri" alarak böyle bir atılımda bulunmasının lüzumunu anlatıyor. Yani bu, Türkiye'nin kardeş ülkelere bir nevi "ağabey nasihati"...
     Gül konuşmasında Irak'tan, İsrail - Arap anlaşmazlığına kadar daha birçok konuda da tavsiyelerde bulunuyor. Ve sözü Kıbrıs'a getirip bir ricada bulunuyor: Artık KKTC'ye İKÖ'de "gözlemci" değil, "üye" statüsünü verin. Ayrıca Kıbrıs Türklerine karşı ekonomik ambargoya, bari siz son verin...
     Bunu İslam dünyasından istemek çok mu? Kardeş sayılan Orta Asya ülkelerinden dost Arap ülkelerine kadar, bu talebi yerine getirecek birileri yok mu?
     Bakalım İKÖ'nün Tahran toplantısından, Türkiye'nin tavsiye ve çağrılarına nasıl bir yankı gelecek?
     
     ORTADOĞU'da barış umutlarının birdenbire artmasının gerçek - veya gerçekçi - nedenleri var mı?
     Var. Ariel Şaron ile Mahmut Abbas "Yol Haritası" üzerinde ilk resmi görüşmelerini bugün yapıyorlar. İki lider haftaya Başkan Bush ile bir araya gelecek. Böylece "harita" diye tabir edilen üç kademeli barış planı, "yol" almış veya en azından yeni barış süreci başlamış olacak...
     Her üç taraf için de bu yolda yürümek için şimdi bazı önemli nedenler var ki, havayı değiştiren ve umutları artıran da budur.
•  ABD'den başlayalım: Bush, selefi Clinton'ın aksine, Arap - İsrail uyuşmazlığı ile pek ilgilenmiyordu. Şimdi kendisi bu işe ciddi olarak el atıyor. Çünkü bir numaralı tehlike saydığı terörizm ile başarılı bir mücadele için Filistin meselesinin hallinin şart olduğunu anlıyor. Ortadoğu'da yeni bir düzen kurmak için de mutlaka Arap - İsrail anlaşmazlıklarının giderilmesine, bu amaçla da ABD'nin nüfuzunu kullanmasına gerek olduğunu görüyor...
•  İsrail'i de şimdi uzlaşmaya zorlayan sebepler var: Terör ile artan güvensizlik, bozulan ekonomi, yeni ABD baskısı. Şaron artık "işgalin iyi bir çözüm olmadığını" açıkça söylüyor ve barışın "siyasi risklerini" üstlenmeye razı oluyor.
•  Filistin'de Arafat'ın yerine gelen Abbas da, şiddetle bir yere varılamayacağını seziyor, halkının son zamanlarda içine düştüğü perişanlığı görüyor ve yeni bir açılım ihtiyacını duyuyor...
***
BÜTÜN bu nedenler tarafları masaya oturtmaya yetiyor; ama bu onları "Yol Haritası"nın tüm şartlarını yerine getirmeye sevk edecek mi? Mutat deyimi ile "şeytan ayrıntıdadır". Bu "yol"da ilerlemek elbet kolay olmayacak. Ancak bu yola girmek dahi, bir başarı ve bir umut kaynağı...