Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu son anket de Türk halkının giderek AB'den soğumakta olduğunu gösteriyor. AB'ye "Kesinlikle girmeliyiz" diyenlerin oranı 2004'te yüzde 67.5 iken, şimdi yüzde 32.2. Aksine, "Girmemeliyiz" diye düşünenlerin sayısı yüzde 17.9'dan yüzde 25.6'ya çıkmış durumda. "Girsek de olur, girmesek de" görüşünde olanlar ise yüzde 33.3 gibi yüksek bir rakam tutuyor.Bu tutumun nedenini kamuoyunun AB'ye ne kadar güvendiği konusundaki sorunun yanıtı açıklıyor: AB'ye güvenmeyenlerin sayısı yüzde 78.1'i buluyor.Anketin hangi ülkelerin dost sayıldığı veya sayılmadığıyla ilgili bölümü de, AB üyesi olan çoğu Avrupa ülkesine (Fransa'dan Yunanistan'a, İngiltere'den Almanya'ya kadar) dost gözüyle bakılmadığını gösteriyor. Buna karşılık İran'a dost olarak bakanların oranında bir yükselme var... Bu daha önce "Marshall Fonu"nun düzenlediği anketteki ilginç bir bulguyu doğruluyor... A&G araştırma şirketinin yaptığı anketin -önceki gün "Milliyet"te yayımlanan- sonuçları, son haftalarda çeşitli kurumların düzenlediği kamuoyu sondajlarında ortaya çıkan trendleri teyit ediyor. Kamuoyu araştırmalarında rakamlarda farklılıklar, hatalar olabiliyor. Bu tür anketlerde "örnekleme"nin nasıl yapıldığı, ülke çapında halkın hangi kesimlerinin ele alındığı ve soruların da ne şekilde sorulduğu çok önemli.A&G'nin tespit ettiği oranlarda da (diğer anketlerde olduğu gibi) bazı "oynamalar" olabilir. Ancak bu oranların "aşağı yukarı" gerçeği yansıttığını hepimiz gözlüyoruz ve biliyoruz...Bu duruma nasıl gelindi?Bunun başlıca nedenlerini AB'nin davranışlarında aramak lazım: Son zamanlarda AB üyesi birçok ülkede iktidardaki yöneticiler ve muhalefetteki politikacılar Türkiye'nin AB'ye tam üye olmasını istemediklerini açıkça beyan ettiler. Bazı siyasetçilerin bu bağlamda kullandığı ifadeler, Türk halkını gerçekten rencide edecek boyutlar aldı...AB'nin çeşitli organları -Avrupa Parlamentosu'ndan Komisyon'a kadar- Ankara'ya yeni şartlar kabul ettirmeye çalıştılar ve Türkiye'yi öteki aday ülkelerden farklı bir muameleye tabi tuttular...Kıbrıs Rum kesiminin üyeliğinden itibaren AB, Papadopulos yönetiminin isteklerine adeta alet oldu. AB Komisyonu dahi Türkiye'ye karşı Kıbrıs ile ilgili çeşitli dayatmalara başvurmaya başladı...AB organlarında (özellikle Parlamento'da) Kürt, Ermeni, Pontus gibi konular gündeme getirildi ve Türkiye'nin hassasiyetine saygı göstermeyen, ona sanki üye olacak bir ortak olarak bakmayan tavırlar sergilendi... Neden böyle oldu? Türk kamuoyunda eski AB heyecanının kaybolmasına, hatta geniş bir kesimin artık "Olmasa da olur" diye düşünmesine yol açan başlıca nedenler bunlar. Tabii listeyi daha fazla uzatmak mümkün, ama bu kadarı dahi, AB'yi, daha doğru Birliğin sağduyu sahibi yetkililerini iyice düşünmeye sevk etmeye yeter.Avrupalılar bu tabloya bakıp "Ne yapalım, öyle düşünüyorlarsa onlar bilir" de diyebilirler... Türkiye'yi AB içinde görmek istemeyenler böyle diyorlar zaten. Ama bu tavır AB'ye (ve Batı'ya) ne kazandırır, ne kaybettirir?Önceki günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, mesele gelip şu noktaya dayanıyor: AB Türkiye'nin elden gitmesine, sonuçta Batı'ya sırtını dönmesine razı mı?AB yetkilileri bu konuda kararlarını verirken, son anketleri bir "alarm işareti" olarak dikkate almalıdır. skohen@milliyet.com.tr Olmasa da olur (mu?)