Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yorum "Fazla bir şey" derken, aslında kastedilen de "az bir şey"dir. Bugün ABD'nin Annapolis kentinde başlayacak olan Ortadoğu Konferansı'na katılan tüm ülkelerin şimdiden üzerinde mutabık olduğu tek bir konu var: O da bu zirveden fazla bir şey beklememek gerektiğidir! Örneğin, 40 küsur ülkenin katıldığı bu iki günlük konferanstan, esas müzakerelerin (yani pazarlıkların) başlaması yönünde bir işaretin çıkması gibi.Eğer Annapolis'te böyle bir mutabakat sağlanırsa ve hele yeni müzakere süreciyle ilgili bir takvim ve bir de gündem ortaya çıkarsa, bu zirve başarıya ulaşmış sayılacaktır.Unutmamalı ki, bu inisiyatifin sahibi olan ABD, Ortadoğu sorunu (daha doğrusu Arap - İsrail anlaşmazlığı) ile direkt ilgili tarafları -ve de yakından uzaktan ilgilenen diğer ülkeleri- Annapolis'e çok sınırlı ve mütevazı bir amaçla davet etti. Bu amaç, Filistin meselesinin çeşitli yönlerini "müzakere etmek" değil, sadece yeni bir barış süreci için zemin hazırlamak, mümkünse yeni bir yol haritası çizmektir.Eğer taraflar bu kadarcık bir mutabakat sağlayamazsa, barış için önemli -ve belki de son- bir fırsat kaybolmuş olacaktır. Bu da bölgede yeniden şiddet ve çatışma rüzgârlarının esmeye başlaması anlamına gelir... Ne gibi? Bir bakıma bu aşamada kimsenin bu zirveden fazla bir şey beklememesi, gereksiz düş kırıklığı ve umutsuzluğu önleyecektir.Nitekim şu anda herkes biliyor ki, bu konferansa gelecek olan Arap liderlerinin çoğu (örneğin Suriye, Suudi Arabistan yetkilileri) İsraillilerle el sıkışmayacak, birbirleriyle direkt konuşmayacaktır...Gene biliniyor ki, konferansın net bir gündemi yok. ABD haftalar önce bu girişimi başlattığı zaman, amacın sırf Filistin meselesini ele almaktan ibaret olacağını belirtmişti. Nitekim daha bir hafta öncesine kadar davetliler de bunu böyle biliyordu. Dışişleri Bakanı Rice, haftalar süren mekik diplomasisinde, Abbas ile Olmert'i ortak bir zemin üzerinde yakınlaştırmaya çalışıyordu.Ancak, Amerikan diplomasisi de (İsrail diplomasisi gibi) hiçbir Filistin liderinin Arap ülkelerinin (özellikle Suudi Arabistan ve Suriye'nin) desteği olmadan, tek başına İsrail ile anlaşmaya yanaşmayacağını öğrenmiş bulunuyor.İlginç olan nokta, Bush yönetiminin, Annapolis'in başarılı görünmesi için, özellikle Suriye'nin önşartını kabul etmesidir. Şam, Annapolis toplantısına ancak Golan meselesinin de gündeme gelmesi halinde katılabileceğini bildirmiştir. ABD (biraz muğlak bir ifadeyle de olsa) bu konunun da konferansta görüşüleceğini açıklayınca, Suriye Annapolis'e Dışişleri Bakan Yardımcısı'nı göndermeye razı olmuştur. El sıkma bile yok! Bu gelişme, şimdiye kadar Suriye'ye "haydut devlet" olarak bakan Washington'ın tutumunda önemli bir değişikliğin işaretini veriyor. Bu, bir ölçüde, Suriye'nin (Hamas ve İran gibi) "radikal güçler"den ayrılan tavrı için de söylenebilir.ABD'nin ve başlıca tarafların stratejik veya taktik amaçları ne olursa olsun, Annapolis konferansının bu kadar geniş bir katılım ve destekle gerçekleşmiş olması küçümsenmeyecek bir olaydır. Bu en azından, -bu olayın dışında kalanlar bir yana bırakılırsa- Filistin sorunu başta olmak üzere, Arap-İsrail anlaşmazlıklarının şiddet ve savaşla değil, diplomasi ve uzlaşıyla halledilmesi yönündeki güçlü arzuyu ve iradeyi ortaya koyuyor.Sadece bu kadarıyla da olsa Annapolis, kaybedilmemesi gereken bir umudu simgeliyor. skohen@milliyet.com.tr Arzu var, ama...