Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“Arap Baharı”nın başlamasından 10 ay sonra, Kuzey Afrika ve Ortadoğu coğrafyasında halk hareketi henüz tam oturmaktan uzak görünüyor.
Tunus ve Mısır gibi “devrim”i gerçekleştirmiş sayılan ülkeler dahi şu sırada ciddi sarsıntılar geçiriyor. Libya‘da ayaklananlar tüm ülkeye hâlâ hâkim olamadılar. Suriye‘de Esad rejimi yerinde duruyor. Yemen ve Bahreyn’de de henüz bir rejim değişikliği yok...
Aslında Arap dünyası homojen bir blok olmadığı için, yılın ilk günlerinde aniden beliren ve hızla yayılan değişim dalgasının her ülkeyi, kendi özel şartlarına göre, farklı şekilde etkileyeceği belliydi.
Tunus ve Mısır’da sokaklara dökülenlerin esas amacı olan “diktatörlerin devrilmesi”, baş döndürücü bir süratle gerçekleşti. Tunus’ta Bin Ali, Mısır’da Mübarek birkaç hafta içinde saf dışı edildiler.
Her iki ülkede eski rejimlerin yıkılmasın sonra, demokrasiye geçişi sağlayacak geçici yönetimler kuruldu. Her ikisinde yeni anayasa ve seçimler için bir yol haritası ve takvim de belirlendi.
Ne var ki, bu geçiş süreci, diktatörlerin devrilmesi kadar hızlı ve etkin bir şekilde gerçekleşmiyor. Gerek Mısır, gerekse Tunus daha önce yaşanmayan dinsel ve mezhepsel çatışmalara ve toplumsal gerginliklere sahne oluyor.

Dinsel kavgalar
Mısır’da radikal İslamcı grupların Hıristiyan Kıptilere ait bir kiliseyi ateşe vermesinden sonra çıkan kanlı olaylar, ciddi bir dinsel kutuplaşmayı yüzeye çıkarmış bulunuyor.
Bu sadece 85 milyon nüfusun yüzde onunu oluşturan Hıristiyanlarla Müslümanlar arasında bir sürtüşme yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda Kıptilerle geçici yönetimi de karşı karşıya getiriyor. Nitekim Hıristiyan protestocular şimdi Geçici Konsey’in başındaki Mareşal Tantavi’nin istifasını istiyorlar.
Askeri yönetim ülkeyi yeni bir şiddet dalgasının kaplamaması için şimdi kısmi sokağa çıkma yasağı ve kitlesel tutuklamalar gibi zecri tedbirlere başvuruyor.
Bunun yeni anayasa ve seçim hazırlıklarını nasıl etkileyeceği, ordunun düzeni korumak gerekçesiyle nüfuzunu ne şekilde kullanacağı, şu anda merak ve endişe konusu...
Yeni anayasayı hazırlayacak Kurucu Meclis için seçimlerin iki hafta sonra yapılacağı Tunus’ta da, farklı biçimde din kavgaları cereyan ediyor. Bu ülkede radikal İslamcıların dine hakaret ettiği gerekçesiyle “Persopolis” adlı filmi gösteren bir TV merkezine saldırması, ayrıca üniversitede başörtüsü yasağının kaldırılmasını isteyen aktivistlerin gösterileri, kanlı çatışmalara yol açtı.
Tunus’ta da dincilerle laikler arasındaki bu sürtüşmelerin ve sokak çatışmalarının, demokrasiye geçiş sürecini nasıl etkileyeceği merak ediliyor.

Sancılı süreç
Tunus ve Mısır gibi eski rejimleri hızla devirmeyi başaran ve demokratik bir gelecek için belki de abartılmış umutlar yaratan iki ülke beklenmedik yeni kaynaşmalara sahne olurken, Suriye başta olmak üzere diğer Ortadoğu ülkeleri, hâlâ diktatörlerden kurtulma mücadelesini veriyor.
Yukarda belirttiğimiz gibi bu coğrafyadaki her ülkenin kendine özgü koşulları var. Ama bir genelleme yapmak gerekirse, şu tespit yapılabilir: “Arap Baharı” henüz tam oturmamış olabilir; ama yayılma ve kök salma potansiyelini koruyor.
Dün Bahçeşehir Üniversitesi’nde bir yuvarlak masa toplantısında konuşan Hintli yazar ve akademisyen Saeed Naqvi’nin deyişiyle, olaya ister “devrim” ister “değişim” deyin, gerçek şu ki “Arap dünyasında başlayan hareketin artık geriye dönüşü olamaz. Zor ve sancılı da olsa, bu süreç devam edecektir.”
Unutmayın ki; nasıl gelişeceği belli olmayan tarihi bir dönüşümün henüz “baharındayız...”