Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Dünkü “Milliyet”in Dış Haberler sayfasında yayınlanan “Arap Sonbaharı” başlıklı bir yazıda, Arap ülkelerindeki ayaklanmaların nereden nereye geldiği anlatılıyordu. Ne yazık ki ortaya çıkan tablo hayal kırıcı. Bu ülkelere demokrasi gelmediği gibi, istikrar da gitti...
Bu köşede 27 Temmuz’da yayımlanan bir yazımızda, Arap coğrafyasında “tersine domino etkisi”nin başladığını belirtmiştik. Tunus’la başlayan değişim hareketinin, Mısır’a ve Libya’ya yayılması, bu hareketin kısa zamanda bir “domino etkisi” ile bütün Arap coğrafyasını etkisi altına alacağı ümit edilmişti.
Oysa şimdi manzara “domino etkisi”nin tersine döndüğünü, diktatörlerin devrildiği ülkelerin demokrasiden çok istikrarsızlığa ve çatışmalara sahne olduğu, diğerlerinde ise eski yönetimlerin kan dökerek iktidarda tutunmaya çalıştığı görülüyor.
Peki Arap Baharı şu ana kadar neden başarılı olamadı?

Bu bir süreç...
1) Arap ülkeleri genelde hep otokratik rejimler tarafından yönetilmiştir. Buralara bir çırpıda özgürlükçü demokrasinin gelmesini beklememek gerek. Bu coğrafya, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte demokrasiye geçmeyi başaran Doğu Avrupa ülkelerinden sosyal yapı, kültür, gelenek, siyasi birikim, vs. bakımından çok farklı.
Batı’da demokrasinin yerleşmesi uzun yıllardan ve mücadelelerden sonra mümkün olmuştur. Dolayısıyla Arap Baharı’nın bir süreç olduğu dikkate alınmalı ve bu yola giren ülkelerin zamana ihtiyacı olduğu kabul edilmelidir.
2) Arap Baharı yayılmaya başladığında, çeşitli Arap ülkelerinin farklı özelliklere sahip olduğunu, bu nedenle demokrasiye geçişin de aynı frekansta olamayacağını yazmıştık. Tunus son zamanlara kadar iyi bir performans gösteriyordu. Mısır halen bocalıyor. Suriye’de rejim direniyor. Monarşilerde değişim henüz yok. Dolayısıyla bu konuda genelleme yapmaktan çekinmeli.
3) Arap dünyasında halkın sokaklara dökülmesi ve taleplerini, beklentilerini dile getirmesi tarihi bir olay. Ama her şey bununla bitmiyor. Özgürlük, toplumda baskı altında kalan eğilimleri ve güçleri yüzeye çıkarıyor. Tunus’ta, Mısır’da Müslüman Kardeşler’in varlığını göstermesi gibi...
Yeni durum, toplumda bölünmelere, kutuplaşmaya, hatta sürtüşmelere yol açıyor. Dinsel ve etnik farklılıklar siyasete yansıyor. Bu faktörler yeni sürtüşmeler yol açıyor ve sonuçta demokrasiyi tehlikeye düşürüyor.

Ordu faktörü
4) Demokrasinin yerleşmesini engelleyen bir faktör bağlamında, ordunun Suriye ve Mısır’da sergilediği örnekler var. Esad rejimi güçlü ordusu sayesinde muhaliflerine hâlâ meydan okuyabiliyor. Mısır’da ise, bir yıllık sivil yönetime karşı darbe yapan ordu Müslüman Kardeşler’i sindirmeye çalışıyor.
5) Arap Baharı’nın bocalamasında dış güçlerin rolü de var tabii. Rusya’nın, İran’ın ve Hizbullah’ın Esad rejimine verdiği destek gibi. Veya Mısır’daki darbede Suudi Arabistan ve Katar’ın oynadığı rol gibi...
6) Demokrasi sadece bir sandık işi değildir. Gerçek çoğulcu sistemin yaşaması için, hoşgörüyü, uzlaşmayı, barışçı davranmayı içiren bir demokrasi kültürüne sahip olmak şart.
Arap ülkelerinde henüz bu karakter gelişmiş değil.
Bu olmadıkça da kavga, şiddet, terör hâkim olur ki, Arap Baharı’nın yeşermesine en büyük engel de budur...