Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Birinci gerçek, Tunus’tan Mısır’a, Cezayir’den Yemen’e kadar, Arap halklarının uyanıyor olmasıdır.
İkinci gerçek, yıllar boyunca muhalefetin susturulduğu Arap ülkelerinde şimdi genç kuşağın ayaklanması ve dolayısıyla rejimlerin geleceğinin de sokaklarda belirlenmesidir.
Üçüncü gerçek, değişim isteyen halk hareketinin iktidarda yıllanmış yönetimleri devirebilmesi veya zorlamasıdır.
Nihayet dördüncü gerçek de, birçok Arap ülkesinde eski düzenin çatırdamasıyla birlikte bölgesel siyasal dengelerin de -daha çok Batı’nın aleyhinde- değişmeye başlamasıdır...
Bunlar henüz birkaç hafta öncesine kadar tahmin edilmeyen gelişmeler. Şu anda Kuzey Afrika’dan Aden Körfezi’ne kadar uzanan geniş coğrafyada, tarihi bir dönüşüm yaşanıyor. Hem de baş döndürücü bir hızla...

Tunus’tan Mısır’a...
Tunus’ta Bin Ali rejimine karşı sokak gösterileri başladığı zaman bunun diğer Arap ülkeleri için de emsal oluşturacağı söylenmişti. Çünkü Tunus’ta on binlerce insanı sokaklara dökülmeye iten nedenler, (yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, baskılar gibi) diğer Arap ülkeleri için de geçerli. Haberleşmenin elektronik ortamda kolayca yapıldığı bu çağda, aynı durumda olan insanların benzer tepkiler göstermesi kaçınılmaz. Dolayısıyla Tunus örneği, dalga dalga Arap dünyasına yayılmakta gecikmedi.
Tunus’taki olayın özelliği, devlet lideri Bin Ali’nin daha halk ayaklanmasının başında pes edip ülkeyi terk etmesidir. Başka ülkelerde belki aynı sonuç, aynı hızla alınmayabilir. Her şey diğer ülkelerde halk hareketinin alacağı boyuta ve yönetimin dayanma gücüne bağlı.
Mısır’da sokaklara dökülenler Tunus’takilere benzer gerekçeler ve talepler öne sürüyorlar. En önemli talep de 30 yıldır iktidarda bulunan Başkan Mübarek’in istifa etmesidir. Ama Tunus’taki olaydan farklı olarak Mübarek güvenlik güçlerine güvenerek bu hareketi bastırmaya çalışıyor. En azından şu anda “Reis”in geri adım atmaya niyetli olmadığı görülüyor.
Ne var ki, ok yaydan çıktı bir kere. Bu hareketi talep ve beklentileri hiç karşılanmadan sadece kaba kuvvetle sindirmek mümkün değil. Bunda temenni edilecek şey, yasaklara rağmen devam etmekte olan gösterilerin kanlı çatışmalara yol açmamasıdır.

Yemen’den Lübnan’a...
Benzer bir durum şimdi Yemen’de de yaşanıyor. Bu ülkede 32 yıldan beri iktidarda bulunan Abdullah Salih’e karşı sokaklara dökülenlerin şikâyetleri (yoksulluk, işsizlik, yolsuzluk, baskı, vs.) ve talepleri (iktidar değişikliği ve köklü reformlar) Tunus’takilerin ve Mısır’dakilerin hemen hemen aynı.
Yemen’de bu hareketin nasıl gelişeceği merak konusu. Ancak burada da, halkın gösterdiği tepkinin görmezlikten gelinmesi ve eski düzenin bir şey olmamış gibi sürdürülmesi artık olanaksız.
Bölgede düzen değişikliği alanında en çarpıcı hareketi gerçekleştiren Lübnan oldu. Aslında bu ülkedeki olay, Tunus örneğinden farklı şartlarda ortaya çıktı. Burada bir “Anayasal darbe” meydana geldi ve sonuçta sadece hükümet değil, siyasi düzen de değişti.
Koalisyondan çekilmek suretiyle hükümeti deviren Hizbullah, Lübnan’ın siyasi hayatına hâkim durumda artık. Gerçi onun desteğiyle Başbakan olan milyarder işadamı Necip Mikati, bağımsız bir politikacı. Yani Hizbullah’ın veya bir başkasının adamı değil. Ama Hizbullah (ve Suriye ve de İran) ülkeyi kendi politikaları doğrultusunda yönlendirme olanaklarına sahip şimdi.
Bu başta ABD olmak üzere Batı için kötü haber. Tıpkı diğer Arap ülkelerinde olup bitenler gibi...