Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       İstanbul'daki Harp Akademileri Komutanlığı'nın Türkiye'nin güncel dış politika konuları üzerinde zaman zaman düzenlediği sempozyumlar, askeri ve sivil kesimden seçkin konuşmacıları ve katılımcıları bir araya getiriyor. Bu tür toplantılar, uzman görüşlerinin ortaya atılmasına, serbestçe tartışılmasına, sonuçta yeni fikirlerin üretilmesine yol açan fevkalade yararlı bir egzersiz oluşturuyor. Özellikle tüm konuşmaların ve katkıların, sonradan kitap halinde basılması da, bu çalışmalara kalıcı bir nitelik kazandırıyor...
       Dün komutanlığın Yeni Levent'teki geniş konferans salonunda gerçekleştirilen konferans "21. yüzyılın ilk çeyreğinde Türkiye'nin genel vizyonu, politikası ve stratejisi ne olmalıdır?" başlığını taşıyordu.
       Açılış konuşmasını yapan Harp Akademileri Komutanı Org. Nahit Şenoğlu'nun deyişi ile "son zamanlarda çıta yükselterek bir dünya devleti durumuna gelen Türkiye önümüzdeki dönemde dünyaya yön veren, yeni stratejiler belirleyip senaryo yazan ülkelerden biri olmalıdır."
       * * *
       DÜNKÜ konuşmaların ağırlık noktasını Türkiye'nin AB ile ilişkilerinin oluşturması, sadece Helsinki zirvesi öncesinde konunun güncelliğinden değil, aynı zamanda önümüzdeki dönemde Avrupa ile bütünleşmeye verilen önemden kaynaklanıyor.
       AB konusunda deneyimli eski diplomat Cem Duna, sunduğu tebliğde, Helsinki zirvesinden çıkacak kararın olumlu olması halinde bunu "ne bir kapitülasyon, ne de her derde deva" olarak görmemek gerektiğini söyledi. Bu takdirde esas işin adaylığın kabulünden sonra başlayacağını, Türkiye'nin Kopenhag kriterlerine uymak için ciddi çabalar harcamak durumunda olacağını vurguladı. Kararın olumsuz olması halinde ise, Cem Duna, "küsmek veya kızmak yerine kararlılık gösterilmesi"nin daha doğru olacağını savundu ve bunun Türkiye'nin önümüzdeki yıllarda çağdaşlaşması açısından da, dış politikada öncelikli bir tercih meselesi olacağını vurguladı.
       Buna benzer görüşler, Sedat Aloğlu ve Prof. Besim Üstünel gibi katılımcılar tarafından da ifade edildi. Buna karşılık Coşkun Kırca ve Prof. Suna Kili, AB ile entegrasyonun Türkiye'nin kendi egemen politikalarını izlemesi açısından getirebileceği sakıncalara değindiler. Ancak Duna, böyle bir kaygıya kapılmaya gerek olmadığını, Ankara'nın kendi ulusal çıkarlarına uygun politikalarını sürdürebileceğini belirtti...
       * * *
       SEMPOZYUMDA dile getirilen görüşler, aslında Türk toplumunda ve Meclis gibi kurumlarda, ne yazık ki şimdiye kadar yeterince tartışılmadı. Deyim yerinde ise, Türkiye AB ile - tam adaylık kararı arifesinde - sanki yeni tanışıyor...
       Adaylık konusunda dün de görüştüğümüz çeşitli kaynaklar, "durumun hala ortada olduğunu" söylediler. Yunanistan'ın vetosunu kullanması olasılığı zayıf görülmekle beraber, kimse Helsiki'de cuma veya cumartesi günü nasıl bir karar çıkacağını kestiremiyor. Adaylığın kabulü halinde sonuç bildirgesinin ne gibi ifadeler taşıyacağı ise, hala meçhul. Çeşitli metin taslakları dolaşıyor ve her kelimesi üzerinde pazarlıklar sürüyor.
       Bir diplomatın deyişi ile, önemli olan, sonuç bildirgesini okurken "konunun özüne ilişkin unsurlarla, Yunanlıları tatmin için kullanılacak söylemi ayırmaktır." Daha açık bir ifade ile, Türkiye Helsinki'de yayımlanacak bildirinin içereceği ifadelerle adaylık kararını çok iyi tartmak ve dün Harp Akademisi'nde sözü edilen önümüzdeki yıllara dönük vizyonun ışığında kararını vermek durumundadır...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr