Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

“ÇOK yakın bir gelecekte gazetelerde ‘İlk insan Ay’a ayak bastı’ şeklinde bir manşet okursanız, şaşmayın. Bu şimdi bir hayal gibi görünebilir. Ama henüz birkaç yıl öncesine kadar insanların uzaya gidip gelmeleri de bir hayal sayılmıyor muydu?”
Bu satırlar, 1964 yılında, ABD uzay merkezinin bulunduğu Houston’dan Milliyet’e gönderdiğim bir yazı dizisinin başında yer alıyordu.
NASA merkezinde Ay’a insan göndermeyi hedefleyen “Apollo” programını yürütenlerden ve aynı zamanda “uzaya giden ilk Amerikalı” unvanını alan Alan B. Shepard, kendisi ile yaptığım söyleşide, kesin konuşuyordu: “Göreceksiniz, Ay’a giden ilk biz olacağız. Ve bunu da, 1960’ların sonunda başaracağız”...
Bu sözlere inanmakta zorlanmamızın nedeni, o yıllarda ABD’nin uzay yarışında, Sovyetler Birliği’nin bir hayli gerisinde kalmış olmasıydı.
Ruslar, uzayın keşfinde, Amerikalıları fersah fersah geçiyordu. İlk uzay aracını (“Sputnik”) 1957’de Sovyetler fırlatmıştı. Daha sonra, 1961’de uzaya ilk insanı (Yuri Gagarin’i) gene Ruslar göndermişti...
Sovyetler’in bu göz kamaştırıcı başarıları karşısında, ABD 1961’den itibaren atağa kalktı. Zamanın Başkanı John F. Kennedy, uzayla ilgili çok iddialı bir hedef de ortaya koydu. Onun deyişiyle, ABD, “Ay’a ilk insanı gönderme amacına kendisini adıyordu”...

40 yıl önce...
TAM 40 yıl önce, 20 Temmuz 1969’da ABD ile birlikte bütün dünya astronot Neil Armstrong Ay’a ayak basarken, nefesini tutuyordu. Bu onun deyişiyle “insan için küçük, insanlık için dev bir adımdı.”...
Gerçekten insanlığın eski bir hayali nihayet hakikat olmuştu. İnsanlar için, dünyadan 380 bin kilometre uzaktaki Ay’a ulaşmak, oraya inip tekrar geriye gelmek artık mümkün oluyordu.
Türkiye’de de o tarihi günü yaşamış olanlar, radyodan dinledikleri Armstrong’un Ay’dan gelen sesi karşısında ne kadar büyük bir heyecan duyduklarını unutamazlar...
Bu, bütün insanlık adına, zekânın, yaratıcılığın, bilim ve teknolojinin muhteşem bir zaferi idi.
Bu olayı, başka Ay yolculukları ve başka uzay misyonları izledi...
Bugün Ay’a ilk insanın gitmesinden 40 yıl sonra, dünya artık uzay yarışında eski heyecanı duymuyor. Ama bu, ABD’nin ve Rusya’nın -ve ayrıca bu kervana katılmaya istekli Çin, Japonya gibi ülkelerin- yeni uzay misyonlarına girişme kararlılığının zayıfladığı anlamına gelmiyor. Şimdi uzay platformları kurmaktan Mars’a ulaşmaya kadar, çeşitli yeni hedefler var.

40 yıl sonra...
SOKAKTAKİ adamın deyişiyle, “Bunlar neye yarıyor, insanlara ne kazandırıyor?”
Bu projeler milyarlarca dolara, çok zorlu çalışmalara yol açıyor. Oysa yaşadığımız dünyada halledilecek o kadar sorun var ki! Bu paralar ve çabalar, iklim değişikliği, çevre, enerji, kıtlık, fakirlik, hastalık gibi sorunlara harcansa daha iyi olmaz mı? Ay’a gitmek, diğer gezegenlere ulaşmak, bazı ülkelere gurur, prestij ve etkinlik sağlayabilir, ama genelde yeryüzündeki yaşam koşullarını pek etkilemez...
Bu doğru olmakla beraber, madalyonun bir de öbür yüzü var: Bir kere, insanlık her zaman diğer “dünyaları” keşfetmek istemiş, bilim hep bunun üzerinde durmuştur... Ayrıca uzay çalışmaları, füzelerden iletişime kadar, çeşitli alanlarda muazzam teknolojik atılımlara ve günlük yaşamımızı da etkileyen yeniliklere yol açmıştır...
Nihayet bazı bilim adamları, gelecekte insanların başka gezegenlere de “taşınabileceklerini” veya oraları ekonomik amaçlarla kullanabileceklerini söylüyorlar.
Bu halen bir hayal olarak görünebilir. Ama örneğin 40 yıl sonra hakikat olamaz mı?