Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Bakü’deki konuşmalarında kullandığı iki cümle, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinde son olup bitenlerin içyüzünü aydınlatıyor.
Başbakan’ın deyişiyle, Ankara ile Bakü arasındaki krizin önemli bir nedeni “iletişim yetersizliği”dir, Erdoğan bu nedenle daha sık ve direkt görüşülmesi gerektiğini söyledi ve mesajların iletilmesi için medyanın kullanılmamasını istedi.
Gene Başbakan’ın ifadesiyle, diplomaside kurallardan biri, müzakerelerin sonuçlanmasına veya olgunlaşmasına kadar, “gizliliğin sürdürülmesi”dir. Erdoğan açıkça, Türkiye ile Ermenistan arasındaki görüşmeler ilerlerken, Azerbaycan ile bütün bilgilerin tam paylaşılamadığını belirtti...
Türk diplomasisi Erivan ile temaslarını bu yılın başlarında yoğunlaştırmıştı. Bütün işaretler Ankara’nın Ermenistan’la ilişkileri normalleştirilmek için yeni bir strateji uygulamaya başladığını gösteriyordu.
Bu yeni politikanın temelinde iki fikir yatıyordu: 1) Ermenistan’la ilişkilerin normalleşme yoluna girmesi, Türkiye’ye bölgede daha etkili bir rol oynamak ve bu arada yıllardır sürüncemede kalan Yukarı Karabağ meselesinin de çözümüne katkıda bulunmak fırsatını verecekti. 2)Erivan ile başlatılan süreç, özellikle ABD’deki Ermeni lobisinin (ve yeni Obama yönetiminin) soykırım konusundaki -özellikle 24 Nisan öncesinde- girişimlerinin önünü kesecekti...

Sessiz ve derinden...
GERÇEKTEN Ermenistan’la “sessiz ve derinden” gelişen diyalog, 22 Nisan’da Cenevre’de varılan ortak mutabakat ve yol haritasıyla dünyaya ilan edildi.
Bu gizli görüşmeler devam ederken, Azerbaycan duyduğu rahatsızlığı gizlemiyordu. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev dahi öfkesini -hatta güvensizliğini- açıklamaktan da çekinmiyordu. Hele 22 Nisan’da (Yukarı Karabağ’dan söz edilmeyen) yol haritasının açıklanmasından sonra...
Şimdi Başbakan’ın da kabul ettiği gibi, bu süreçte bir iletişim yetersizliği oldu. Açıkçası, Ermenistan’la başlayan temaslar “olgunlaşmadan” da, Ankara bütün bilgileri Bakü ile paylaşmaktan çekindi. Ancak, Azerbaycan’dan gelen sert tepkiler üzerine, Türk yetkililer bazı yatıştırıcı açıklamalar yapmak zorunda kaldılar. Başbakan daha net olarak Yukarı Karabağ sorunu halledilmeden Ermenistan’la sınırın açılmasının söz konusu olmayacağını birkaç vesileyle söyledi. Ama Azeri lider -ve Azeri kamuoyu- nedense Başbakan’ın Ankara’dan vermeye çalıştığı güvenceye güvenmedi.
Ankara bu durum karşısında yeniden bir durum değerlendirmesi yapmak ihtiyacını duydu. Varılan sonuç, Türkiye’nin Azerbaycan’dan hiçbir şekilde vazgeçmeyeceği ve bu nedenle Aliyev başta olmak üzere “Azeri gardaşlar”ın sevgi ve güveninin tekrar kazanmak gerektiğiydi.
Bunun için Azerbaycan’a Yukarı Karabağ meselesi çözümlenmeden Türkiye’nin Ermenistan’la sınırları açmayacağı garantisinin net olarak verilmesi şarttı.

Eski pozisyona dönüş
BAŞBAKAN Erdoğan, Bakü ziyaretinde bu misyonu başardı. Azerilerin küskünlüğünü ve güvensizliğini giderdi. Ancak Türkiye, böylece son aylarda daha muğlak şekilde yürüttüğü politikasında da -bu kez Ermenistan’ın aleyhinde- bir ayar yapmış oldu.
Bu duruma göre, Ermenistan’la normalleşme ile Yukarı Karabağ sorunu arasında direkt bir ilinti kurulmuş oluyor. Ayrıca verilen söz, Türkiye’nin daha uzun süre sınırları açma gibi normalleşme hareketlerine girişmeyeceğini gösteriyor. Zira Yukarı Karabağ meselesinin (sadece işgal altındaki 7 “reyon”un değil) çözümü daha çok zaman ister...
Bu durumda Ermenistan ile kararlaştırılan “yol haritası”nda fazla bir hareket beklememek gerek. Herhalde Erivan da bu şartlarda “normalleşme süreci”ne pek bel bağlamayacaktır. Yani bir bakıma şimdi tüm taraflar eski pozisyonlarına dönüyorlar...