Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir bu eksikti! Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 6 saatlik Kıbrıs ziyareti sırasında söyledikleri, durup dururken Ankara ile Berlin arasında gerginlik yarattı.
Alman Şansölyesinin Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hıristofyas ile yaptığı ortak basın toplantısında Kıbrıs müzakerelerindeki tıkanıklığın sorumluluğunu Türk tarafına yüklemesine ilk sert tepki Başbakan Erdoğan’dan geldi. “Sayın Merkel Kıbrıs meselesini bilmiyor” diyen Başbakan, kendisine selefi “Schröder ile bir çay içmesi” tavsiyesinde bulundu.
Ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu daha diplomatik bir dille Alman liderinin tutumunun hayal kırıklığı yarattığını söyledi.
Buna yanıt olarak Alman hükümet sözcüsü Steffen Seibert “Şansölye olup bitenleri iyi biliyor, tarih dersi almaya ihtiyacı yok” şeklinde konuştu...
Bu söz düellosuna neden olan olay Merkel’in, Lefkoşa’daki basın toplantısında Hristofyas’a dönüp şu sözleri söylemesidir: “Görüyoruz ki siz (çözüm için) birtakım adımlar atıyorsunuz. Ama gene de görüyoruz ki, bunlar (Türk tarafından) yeterince karşılık görmüyor.”
Ankara’yı çileden çıkaran bir başka söz de, Türkiye’nin limanlarını Rumlara açmasını öngören ek protokolü uygulamaması halinde, AB ile müzakerelerde bloke olan fasılların açılmayacağıdır. Bu bilinen bir tutum; ama Merkel’in Hristofyas’a övgüler yağdırdığı konuşmasında bunu açıkça söylemesi, Ankara’yı kızdırdı.

Sadece o değil
Merkel, Kıbrıs’ı ilk kez ziyaret eden bir Alman Başbakanı olarak, Türkiye’yi karşısına almak pahasına, neden böyle konuştu? Tarihi gerçekleri ve müzakere sürecindeki gelişmeleri bilmiyor mu?
Bilmemesi imkânsız. Bu tür ziyaretler için liderler çok önceden dosyaları inceler, ilgililerden gerekli bilgileri alır. Yani bunun için “Schröder ile oturup çay içmesine” de gerek yok!
Merkel bilgi sahibi; ama değerlendirme tarzı, demecine yansıdığı gibi. Yani temelde Rum görüşünden yana...
Bunun önemli bir nedeni de şu: Açıklamasında da belirttiği gibi, kendisi Almanya’nın bölünmüşlüğünü (Doğu Almanya vatandaşı olarak) yaşamış bir kişi. Bu duygularla “Avrupa’da bölünmüş bir ülke olamaz” diyor. Kıbrıs’ın “federal esaslar” üzerinde birleşmesi gerektiğini savunuyor. Bunda da Almanya’daki federal sistemi (özellikler farklı da olsa) örnek olarak gösteriyor.
Kısacası Rum tarafının argümanları (ki buna da sadece güneyi ziyaret ederek Hristofyas’tan dinlemiştir) kendisine mantıklı gelmiştir. Açık söylemek gerekirse, bu argümanı savunan daha pek çok yabancı lider var. Henüz birkaç ay önce, Rusya Başbakanı Dimitri Medvedev de Kıbrıs ziyaretinde Hristofyas’ın tezine destek vermişti.

Dobra dobra!
Merkel’in hatası bunun da ötesine gidip Türk tarafını suçlaması ve hatta Türkiye’nin AB üyeliğiyle Kıbrıs sorunu arasında bir ilinti kurmuş olmasıdır. Bu üslup olarak da, zamanlama olarak da olumsuz. Kıbrıs müzakere sürecinin kritik bir aşamaya girdiği bir sırada bu çıkışın uzlaşma çabalarına hiçbir katkısı olmaz. Türk-Alman ilişkilerine de...
Angela Merkel düşündüğünü açık ifade eden, “dobra dobra” konuşan bir politikacı olarak tanınır. Dolayısıyla Lefkoşa’da düşündüklerini de, “bile bile” dile getirmiştir.
Gerçek şu ki, Alman lideri Kıbrıs meselesinde Rumlardan yana bir pozisyon almayı kendi görüşlerine ve ülkesinin çıkarlarına daha uygun görüyor.
Açıkçası bu aşamada Ankara’nın gösterdiği tepkinin de Merkel’in fikrini değiştirmesi olasılığı yok gibi...