Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ortadoğu’da Arap Baharı’nın yayıldığı bir ortamda, 15 Mart 2011’de Suriye’nin Deraa kentinde birkaç bin kişi Esad rejimine karşı ilk kez bir gösteri yapmak üzere sokaklara dökülmüştü. Bu sonradan bütün ülkeye yayılan ve Şam diktatörüne karşı bir ayaklanmaya dönüşen halk hareketinin ve kanlı olayların başlangıcı idi...
Dün, ayaklanmanın birinci yıldönümünde, Deraa kenti Suriye askeri birliklerinin yoğun tank ve top ateşine hedef oldu. Tıpkı kuzeydeki İdlib ve civardaki köyler gibi...
Böylece Suriye, ayaklanmanın ikinci yılına, bombaların altında can veren, yaralanan veya kaçmaya çalışan insanların yansıttığı trajik tablo çevresinde girmiş oldu...
* * *
Bu bir yılın bilançosu Suriye tarihinin en karanlık sayfalarından birini oluşturuyor.
1) Bu süre içinde ölenlerin sayısı 8 bini buluyor. Evlerini terk etmek ve göç etmek zorunda kalanlar 230 bin kişiden 14 bini Türkiye’ye sığınmış durumda.
2) Bu ayaklanma aslında diğer bazı Arap ülkelerinde olduğu gibi- rejime karşı bir protesto gösterisi ile başlamıştır. Ne var ki Beşar Esad bunu “dış mihrakların körüklendiği bir terörist hareket” olarak gördü ve bunu güvendiği ordusunun gücü ile amansız bir şekilde bastırmaya kalkıştı. Bu tutum, barışçı gösterilerin silahlı bir ayaklanmaya dönüşmesine ve çok kan dökülmesine yol açtı.
3) Böyle bir noktaya gelindikten sonra, krizi yatıştırmak ve uzlaşmaya dayalı bir çözüm bulmak imkânsız hale geldi. Eğer Beşar Esad halk hareketini daha başından itibaren doğru okusaydı ve kaba kuvvet kullanmak yerine Türkiye dahil, dostlarının tavsiye ettiği gibi- değişim beklentilerini yerine getirseydi herhalde krizin tırmanmasını ve iç savaş tehlikesini önlemiş olurdu.
4) Esad bu yıl içinde göstericilere ve daha sonra silahlı direnişçilere karşı kararlı bir tutum sergilerken, içerde ordusuna, istihbarat örgütüne, Baas partisine ve kendisine yakın çıkar çevrelerine güvendi. Az sayıdaki bazı firar olayının dışında, bu güveni boş çıkmadı. Halen de bu iç dinamikler rejimi ayakta tutuyor.
5) Beşar Esad’ın diğer güven kaynağı, özellikle Rusya ve İran. Buna Güvenlik Konseyi’nde veto sahibi ülkelerden Çin de ekleniyor. Bu ülkelerin sağladığı maddi ve manevi destek, Esad’ın dıştan gelebilecek tehlikelere karşı koymasına yardımcı oldu.
6) İlk kez Arap Birliği’nin de dahil olduğu uluslararası topluluğun geniş bir kesimi Esad’a karşı açıkça cephe aldı. Ama sonuçta Esad bu izolasyondan pek etkilenmedi.
7) Buna karşılık Suriye ekonomik yaptırımların etkisini her geçen gün daha fazla hissediyor. Gerçekten Suriye ekonomisi çöküntünün eşiğinde. Ama bu tür dikta rejimleri, halkın çektiği sıkıntılara rağmen, meydan okuma politikalarını sürdürmekte sakınca görmezler.
8) Esad’ın cesaretini artıran bir faktör de, Batı’nın Libya olayının aksine- askeri bir müdahalede bulunmaya istekli olmamasıdır. Esad’ın halen de böyle bir korkusu yok.
9) Uluslararası toplum bu meseleyi diplomasi ile halletmek çabasında. Kofi Annan’ın misyonu, bu gayretin bir parçası. Ama Esad bu alanda dik duruyor ve zamana oynuyor.
10) Bu bir yıl içinde Suriye’de bir muhalefet örgütü (Ulusal Konsey) ve silahlı bir güç (Hür Suriye Ordusu) ortaya çıktı. Ama ikisi de zayıf kaldı. Konsey içinde tam bir birlik yok. Hür Ordu’nun da yeterli askeri gücü yok.
* * *
Bunlar Suriye’nin bir yılın trajik bilançosunun belli başlı maddeleri.
Birkaç sözcükle özetlersek: Esad kazançlı görünüyor. Onu destekleyenler de... Baş kaldıranlar ise zararda... Ama esas fatura halka çıkıyor.