Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Devletlerin kendi içlerinde bölünmeleri, çoğu zaman siyasi mücadeleler veya iç savaşlar sonucunda gerçekleşir. Aynı ülke içinde yer alan bölgelerin, merkezi yönetim ile mutabakat halinde bağımsızlıklarını ilan etmesi sık görülen bir durum değildir.
Bunun en iyi örneğini 1992’de Çekoslovakya Cumhuriyeti verdi. Çek ve Slovak liderleri, kendi rızalarıyla, kendi halklarının çoğunlukta oldukları bölgelerin ayrılmasına ve varlıklarını bağımsız olarak sürdürmelerine karar verdiler.
Bölünme ile ilgili diğer bir örnek de Kosova’dır. Eski Yugoslavya’nın içinde yer alan Kosova, Federasyonu’nun dağılmasından sonra, bağımsız olmak için mücadeleye girdi. Bu savaş 2008 Şubat’ında, Kosova yönetiminin “tek yanlı olarak” bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlandı.
Geçen hafta sonu Afrika’nın göbeğinde de bir bölünme yaşandı: Güney Sudan, Sudan Cumhuriyeti’nden ayrılarak bağımsız bir devlet oldu.
Güney Sudan’ın bu noktaya gelmesi hiç de kolay olmadı. Güneyliler merkezi yönetimden ayrılmak için yarım yüzyıla yakın bir zaman mücadele ettiler, bu uğurda iki milyon insan kaybettiler.

İngiliz mirası
Aslında eski bir İngiliz kolonisi olan Sudan, 1956’da bağımsızlığını elde ettiği zaman çoğu kara Afrikalı, animist ve Hıristiyan olan Güney halkı, Arapların ve Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu Kuzey bölgesinden ayrılmak istiyordu.
Sudan Cumhuriyeti’nin bu yapısı İngiliz sömürgeciliğinin bıraktığı bir mirastı... Sonuçta, özellikle Kuzey’deki merkezi yönetimin Güney üzerindeki baskıları ve bölgede giriştiği katliamlar, ayaklanmaya ve silahlı mücadeleye yol açtı.
Bu amansız savaş 2005’e kadar sürdü. O tarihte, ABD’nin baskısıyla, Kuzey’deki merkezi hükümet ile Güney’deki isyancı yönetim, bir barış planı üzerinde mutabık kaldı. Bu plan, 6 yıllık bir aradan sonra bu yılın başında düzenlenen bir referandum ile hayata geçirildi ve Güney Sudan, bağımsız bir devlet oldu.
Böylece Sudan’ın bölünmesi, yıllarca birbirleriyle savaşan iki tarafın karşılıklı mutabakatı ile gerçekleşmiş oldu.
Çekoslovakya’yı anımsatan bu “anlaşmalı boşanma”nın bir özelliği de, bütün dünyanın (ABD’den Rusya’ya, AB’den Çine kadar) desteğini kazanmış olmasıdır.
Türkiye de Güney Sudan’ın bağımsızlığını hemen tanıyan ülkeler arasında yer alıyor. Oysa Ankara, son yıllarda Sudan diktatörü Ömer El Beşir’e yakın ilgi göstermiş, ülkenin toprak bütünlüğünün korunmasını savunmuştu. Uluslararası siyasette böyle pozisyon değişiklikleri oluyor işte...

Kıbrıs gündemi
Devletlerin bölünmesi konusu açılınca, akla Kıbrıs da geliyor. Kosova bağımsızlığını ilan ettiği zaman, KKTC ve Türkiye’de, bunun Kıbrıs için bir emsal oluşturabileceğini söyleyenler olmuştu.
Oysa, Sudan’ın bölünmesi kutlandığı gün, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, KKTC ziyaretinde, yeni AK Parti hükümetinin birleşmeden yana pozisyonunu açıklıyordu. Bakan adadaki statükonun artık devam etmemesi gerektiğini söylüyor ve gelecek yıl temmuz ayında AB dönem başkanlığını devralacak olan Kıbrıs’ın, iki kesimi de içeren birleşik bir Kıbrıs olması dileğini ifade ediyordu...
Ancak Davutoğlu birleşmeye yönelik müzakerelerin en geç bu yılın sonunda noktalanmasının zorunluluğunu da vurguladı.
Kısacası, Türkiye ve Kıbrıs Türk tarafı için, hedef hâlâ “birleşme”dir. Ama bu zeminde karşılıklı mutabakatın önümüzdeki birkaç ay içerisinde sağlanması şartıyla...
Sağlanmazsa ne olur? Müzakere süreci sona erer, herkes kendi yolunda gider. Yani açıkçası, “birleşme” gündemden düşer, onun yerini “bölünme” alır...