Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bosna-Hersek’in başkenti Saraybosna’nın ana caddesinde bir konser... Caddenin ortasında dizilmiş 11.541 kırmızı sandalye boş bırakılmış...
Bu caddede başlayan silahlı saldırılarda ve sonra kente yayılan çatışmalarda ölen 11.541 kişinin anısına...
Bu buruk konser, dün Bosna’da kanlı olayların başladığı tarihin 20. yıldönümü münasebetiyle başkentte düzenlenen çeşitli etkinliklerin muhakkak ki en çarpıcısıydı...
Saraybosna’da olanlar, Bosna’da 6 Nisan 1992’de başlayan ve üç yıldan fazla süren büyük insanlık dramının sadece bir parçasıydı.
Ülkenin bağımsızlığa kavuşmasından hemen sonra, Sırpların buna karşı çıkarak mozaik nüfusun diğer unsurlarını oluşturan Müslümanlara ve Hırvatlara saldırması, 100 binden fazla kişinin ölmesine, 3 milyona yakın insanın da göç etmesine yol açan acımasız iç savaşı tetiklemişti...
Bu facianın 20. yıldönümünde, o günleri yaşamış olanlar, şimdi kendilerini birdenbire böyle bir kardeş kavgasının içinde nasıl bulduklarını anlamaya çalışıyorlar, böyle bir felaketin bir daha tekrarlanmaması dileğinde bulunuyorlar. Ne Bosna’da, ne de başka bir ülkede...

Farklar...
Başka ülke derken, akla hemen, şu sırada benzer bir dramın yaşanmakta olduğu Suriye geliyor.
Geçen pazar günü İstanbul’da yapılan “Suriye Halkının Dostları” konferansına katılan ülkelerden biri de Bosna-Hersek’ti. Dışişleri Bakanı Zlatko Lagumciya’nın uluslararası camiaya mesajı şuydu: “Bosna halkı, geç hareket edildiği için çok ağır bir bedel ödedi. Bari şimdi Suriye’de geç kalmayın ki, orada da aynı acılar yaşanmasın...”
Evet, Bosna faciasından şimdi Suriye için de çıkarılabilecek dersler var...
Gerçi her ülkenin kendine has tarihi, siyasal, sosyal, kültürel özellikleri var. Ancak belli farklılıklara rağmen, olup bitenlerde çarpıcı benzerlikler de mevcuttur. Bosna ile Suriye arasında en önemli fark, kanlı olayların başındaki nedenlerle ilgili.
Bosna, Yugoslavya’nın dağılması sürecinde -Hırvatistan ve Slovenya gibi- bağımsızlığını ilan etti. Bunun üzerine Bosna’daki Ortodoks Sırplar, “anavatan Sırbistan”dan da aldıkları destekle, özellikle Müslüman Boşnaklara ve Katolik Hırvatlara karşı saldırıya geçtiler. Bu vahşi saldırılar -Srebrenitza’da görüldüğü gibi- kitlesel katliamlara da dönüştü.
Dolayısıyla Bosna’daki olayın temelinde, Sırpların milliyetçilik ve ırkçılık dürtüleri ve “Büyük Sırbistan” hayalleri yatıyor. Bu da çatışmaların etnik ve dinsel bazda cereyan etmesi sonucunu yarattı.
Suriye’de ise olay, “Arap Baharı” doğrultusundaki bir halk hareketi ile başladı. Burada amaç, 40 küsur yıllık diktatörlüğe son vermek, özgürlük, demokrasi ve adaleti sağlamaktır.

Benzerlikler
Ancak bu hareket yayıldıkça ve rejim halka karşı amansızca şiddet kullandıkça, Suriye toplumunun dokusunda da çözülme başlıyor, çatışmalar giderek mezhepsel boyutlar almaya başlıyor.
Gerçekten Suriye’deki iç savaş hızla son bulmazsa, bunun “Bosna-vari” sürtüşmelere ve bölünmelere yol açması kaçınılmaz...

Peki, bu nasıl önlenecek?
Bosna’da uluslararası camia alev bacayı sardıktan sonra harekete geçti. Gerçi başta BM yaptırımlar uyguladı, bir barış gücü göndermeyi de denedi. Ama bu tedbirler Sırpları ve arkasındaki Belgrad’ı pek etkilemedi. (Bu arada Rusya da onlara arka çıktı)... Ta ki, ABD öncülüğünde NATO askeri müdahaleye karar verip hava bombardımanlarına başlayıncaya kadar...
Bunun üzerine Sırplar pes ettiler. Diplomasi devreye girdi ve sonunda bugünkü Bosna-Hersek Federasyonu kuruldu.
Bu, ille de her kriz durumunda, her ülkeye karşı kullanılacak en iyi formül olduğu anlamına gelmiyor tabii. Yukarda belirttiğimiz gibi Suriye Bosna değil. Ama Bosna’nın öğrettiklerini de göz ardı etmemekte yarar var...