Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Norveç Nobel Komitesi 2010 Barış Ödülü’nü Çinli aktivist Liu Şiaobo’ya verdiğini geçen cuma günü ilan ettiği zaman, haber Çin dışında bütün dünyaya anında yayıldı. Beijing’de İngilizce çıkan bir gazetenin dışında hükümet kontrolündeki yazılı basın ve televizyon, bu önemli haberi görmezlikten geldi. Sansür mekanizması, haberin internete, hatta SMS’e yansımasını engelledi.
İngilizce “Global Times” gazetesinin okuyucuları, hapiste 11 yıllık bir mahkûmiyet çekmekte olan Liu Şiaobo’nun Nobel Barış Ödülü’ne layık görüldüğünü, Nobel komitesine ateş püsküren bir makaleden öğrenebildi. Yazı şöyle diyordu: “Nobel komitesi Çin’de barış ve birlik yerine, ülkenin bölünmesini ve Sovyetler Birliği gibi çökmesini görmek istiyor...”
Çin medyasının bu olayı geçiştirmesi sonucunda halen 1.3 milyar Çinlinin herhalde geniş bir kesimi hâlâ bu olaydan habersiz.
Bu dahi, Çin’de hâkim olan siyasi düzen hakkında bir fikir veriyor.

Siyasal zaaf

Çin hükümetinin bu olaydan büyük huzursuzluk ve kızgınlık duyduğu ortada.
Beijing bunu önlemek için de çok uğraştı. Örneğin geçen hafta bir bakan yardımcısı Oslo’ya giderek komitenin böyle bir karar alması halinde, iki ülke arasındaki ekonomik ilişkilerin zarar göreceği tehdidinde bulundu.
Ancak buna rağmen Norveç komitesi bu yılki barış ödülünü “Çin’de insan hakları için şiddete başvurmadan uzun bir mücadele verdiğinden dolayı” Liu Şiaobo’ya vermekte ısrar etti.
Kuşkusuz bu ödül siyasi mülahazalarla verilmiştir. Amaç kendisini özgürlük mücadelesine adayan bir aydını ödüllendirmenin dışında, bu mücadeleyi cesaretlendirmek ve Çin liderlerine bir mesaj göndermektir.
Bunun Çin Komünist liderlerinin tutumunu değiştireceği, Çin’de hapishanelerde bulunan yüzlerce muhalifin serbest bırakılmasına yardımcı olacağı çok şüphelidir.
Nobel Barış Ödülü 1991’de Burma’lı San Suu Kyi’ye, 2003’te İranlı Şirin Ebadi’ye verilmişti. Bu iki ülkede o tarihlerden bu yana insan hak ve özgürlükleri alanında neyin değiştiği sorulmaya değer...
Bu yıl barış ödülünün bir Çinliye verilmesi, olsa olsa dikkatlerin bir nebze Çin’in “öbür yüzü”ne çevrilmesine yol açıyor. Yani dünya kamuoyu bu vesile ile Çin’de otokratik bir sistemin devam ettiğini, rejim karşıtlarının hapse atıldığını, siyasi ve dini özgürlüklerin kısıldığını, çeşitli baskı yöntemlerinin uygulandığını anımsayacaktır.

Ekonomik güç

Liu Şiaobo’nun 11 yıl hapse mahkûm edilmesine yol açan olay, 2 yıl önce “Charter 08” adı altında bir manifesto yayımlamasıdır. Liu’nun istediği şey ise, çok partili sisteme geçilmesi, serbest seçimlerin yapılması, ifade özgürlüğünün tanınması, yani demokratik düzenin kurulmasıdır.
Bugünkü Çin yöneticilerinin bu tür siyasi reformları kabul etmesi açıkçası ihtimal dışı görünüyor. Bununla beraber, Çin’de 1980’lerden bu yana siyasi alanda da bir hayli yol kat edildiği, insanların eskisine oranla daha büyük serbestiye kavuştukları bir gerçektir. Ama rejimde köklü bir değişiklik beklenmemelidir.
Buna karşılık Çin ekonomide ve dışa açılmada, dünyayı şaşırtan, göz kamaştırıcı değişiklikler gerçekleştirdi. Çin bugün bu sayede ekonomik ve siyasal bakımdan gücünü ve etkinliğini her tarafta hissettiren büyük bir dünya devleti olmuştur.
Dış baskılara aldırmamasının sebebi de budur.