Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Türk dış politikasında son zamanlarda sıkıntı yaratan bir durum ortaya çıktı: Ankara bir yandan önem verdiği bazı ülkelerle ilişkilerini geliştirmeye çalışırken, diğer yandan bu ülkelerde yaşayan - çoğu zaman Türk veya Müslüman kökenli - insanlara olan yakınlığını ve ilgisini ifade etmekte zorlanıyor.
       Çeçenistan sorunu nedeni ile Rusya ile, Şincan veya Doğu Türkistan meselesi dolayısı ile de Çin ile ilişkilerde karşılaşılan durum bu...
       Kuşkusuz Türkiye'nin bu iki büyük ülke ile çeşitli alanlarda sıkı bağlar kurması, kendi çıkarlarının - ve de bölgede oynamak istediği rolün - bir gereği. Nitekim Türk diplomasisi son zamanlarda hem Rusya, hem de Çin ile ilişkilerine yeni bir ivme kazandırmak için büyük gayret gösteriyor.
       Ancak bu süreçte karşılaşılan zorluk şu: Türk kamuoyu Çeçenistan'da ve Şincan'da olup bitenler konusunda çok duyarlı. Türk insanı elbet Rusların Çeçen halkına karşı gaddarca giriştiği etnik temizlik karşısında kayıtsız kalamaz. Ankara'nın resmi politikası, Türk halkının Çeçenlere duyduğu sempatiyi ve yakınlığı elbet ki örtbas edemez...
      
Benzer bir durum şimdi (Çin Devlet Başkanı Jiang Zemin'in Türkiye'yi ziyareti vesilesi ile) açıkça görülüyor. Çin yönetiminin Şincan bölgesinde Uygurlara karşı uyguladığı asimilasyon ve baskı politikası (ve bu arada birçok Uygur milliyetçisinin idam edilmesi veya hapsedilmesi), Türkiye'de kaygı ile izleniyor. Buna Türk halkının, ortak tarih ve kültür nedeni ile, tepki göstermesi de doğal...
       * * *
       ANKARA için (iktidarda bulunan hükümet kim olursa olsun) esas zorluk, halkın eğilimleri ve duyguları ile, sözü geçen ülkelere karşı resmi politikaları uzlaştırabilmektir.
       Bunun her zaman yapılamadığı, zaman zaman (şimdi de olduğu gibi) hükümet kamuoyunun bir kısmı arasında sürtüşmeler yarattığı da bir gerçek.
       Ankara'nın karşılaştığı bir başka zorluk da, Türkiye'nin kendi siyasal ve toplumsal yapısından kaynaklanıyor. Hiç kimse Türkiye'nin, bu ülkelerin veya uluslararası camianın "siz de benzer durumdasınız" gerekçesi ile, boy hedefi olmasını istemez...
       Bu nedenle Türk diplomasisi, bu konuda "resmi politika"yı bazı ilkeler ve normlar üzerinde oturtmak zorunluğunu duyuyor. Türkiye, ülkelerin egemenliği ve toprak bütünlüğü ilkesini savunduğu gibi, etnik teröre karşı da bir tavır alıyor. Ama aynı zamanda, etnik ve bölgesel sorunların şiddete ve devlet tarafından zorlamalara başvurulmadan, müzakere yolu ile çözümlenmesi zorunluğunu da vurguluyor.
       Kuşkusuz bunlar evrensel destek gören prensipler ve ölçütlerdir. Yukarıda belirttiğimiz gibi, Türkiye aynı zamanda kendi durumunu da dikkate alarak, bu kıstasları ve kuralları savunmaktadır...
       * * *
       BUNUNLA beraber, Türkiye gerek Çeçenistan gerekse Şincan'daki durum karşısındaki duyarlılığını ve bu konudaki görüşünü daha yüksek sesle ve daha enerjik biçimde ortaya koyabilir.
       Bugünün dünyasında önemsenen ve herkesçe kabul edilen değerler de vardır: İnsan haklarına, ifade özgürlüğüne, kimlik duygularına saygı gibi... Etnik temizliğe veya soykırıma karşı çıkılması gibi... Bu konuda yapılan uyarılara karşı, "bu bizim iç işimizdir, karışamazsınız" şeklindeki argümanın artık kabul edilemez sayılması gibi...
       Türkiye, Rusya ve Çin gibi ülkelerle sıkı ilişkiler kurma çabalarında, bu konuda kamuoyunda mevcut duyarlılığın yanı sıra, sözünü ettiğimiz bu değerlerin ışığında, tavrını açıkça ortaya koyabilir ve bu ülkelere düşündüklerini ve beklentilerini daha büyük bir açıklıkla ifade edebilir.
       Şimdi Çin liderinin Ankara ziyareti, Türk diplomasisine bunu dile getirmesi için bir fırsat oluşturuyor...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr