Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, geçen hafta "Dönüşü olmayan tavırlar" ve "Madalyonun öbür yüzü" başlıklı yazılarım üzerine, görüşlerini ayrıntılı olarak bildiren iki faks gönderdi.
Kıbrıs Türk liderinin, yazılarımda yer alan bazı düşüncelere karşılık vermek ihtiyacını hissedip geniş açıklamalarını kaleme almasını takdirle karşılıyorum.
Denktaş'ın Kıbrıs'la ilgili son gelişmeler karşısındaki tavrını ve stratejisini yansıtan bu açıklamaların belli başlı noktalarını, okurlarımıza yansıtmakta yarar görüyorum.
İkinci yazımın sonunda belirttiğim gibi, AB ile Güney Kıbrıs arasında üyelik müzakerelerinin başlaması olasılığı karşısında belirlenecek stratejiyi, lehte ve aleyhteki noktalarla, iyi tartışmak gerekiyor.
Denktaş'ın açıklamaları böyle bir fırsat yaratıyor.
* * *
YAZIMDA, AB'nin istesek de istemesek de, Kıbrıs Rum yönetimi ile üyelik müzakereleri sürecini başlatmakta kararlı olduğunu bildirmiştim. Bunun AB için de dönüşü olmayan bir tavır olduğunu, ancak müzakerelerin yıllarca sürebileceğini ve bu arada Kıbrıs'ta çözüm için çabaların sürdürülebileceğini belirtmiştim.
Denktaş şöyle diyor: "34 yıldır sadece Kıbrıs hükümeti unvanına dayanarak her hakkımızı ayaklar altında çiğnemiş olan Rum idaresinin AB üyeliğine aday bir Kıbrıs meşru hükümeti olmasına itiraz etmememizi ve toplumlararası görüşmelere devam etmemizi salık veriyorsunuz. Bu, kanımca, sürüklenmeye devamdan başka bir şey değildir. Görüşmelerde eşitlik esastır... Şimdi AB bu dengeyi daha da bozuyor ve bizden sanki bir şey olmamış gibi aynı minval üzerine görüşmelere devam etmemiz isteniyor".
Tabii benim yazılarımda söylediğim, AB'nin Rum yönetimini tüm Kıbrıs'ı temsil eden meşru hükümet olarak tanımasına itiraz edilmemesi değil. Aksine, eğer bu müzakereler başlayacaksa, bunun sadece Güney Kıbrıs'ı bağlayacağını vurgulamak ve AB üyeliğini, Türk tarafının egemenliğinin ve eşitliğinin kabulü için bir "kart" veya koz olarak kullanmak gerek. Denktaş gibi usta bir müzakereci, bunu AB'ye ve uluslararası camiaya kabul ettirmek için bir fırsat olarak değerlendirebilir.
Denktaş, AB'nin Güney Kıbrıs'la müzakereye oturması karşısında Türk tarafının alacağı önlemler konusunda da şöyle diyor: "Aldığımız ve almayı düşündüğümüz tedbirler, egemenlik hakkımızın var olduğunu ispat içindir. Sürüklenmeyeceğimizi göstermek içindir. Diz çökmeyeceğimizi göstermek, onların yanlış yoldan dönmelerini sağlamak içindir... Bu tedbirleri almazsak ne olacak? Türk - Yunan dengesi Yunanın lehinde değişirken, seyirci kalır ve sanki hiçbir şey olmamış gibi görüşmeleri sürdürürsek, kendi rızamızla 1960 anlaşmaları ile Türk tarafına verilen haklardan vazgeçtiğimiz var sayılmayacak mı?"
Kuşkusuz, seyirci kalmak söz konusu olamaz. Önemli olan alınacak önlemlerin etkili olması ve olayları - tekrar edelim - dönüşü olmayan bir yola sokmamasıdır. Düşünülen önlemlerin sonuçta Güney Kıbrıs'ın AB'ye girmesini önleyeceği çok şüphelidir. O zaman, Rum kesimi AB'de Yunanlılarla birlikte boy gösterecek, bu ortaklıktan siyasal ve ekonomik alanda yararlanacak, buna karşılık, KKTC Türkiye ile entegre olacak, ona daha bağımlı hale gelecek ve uluslararası platformda gene tanınmayacak. Bu da sonuçta Yunanistan'ın Güney Kıbrıs'ta askeri bir varlık kurmasına ve Türkiye'nin o cephede de Yunanlılarla karşı karşıya gelmesine yol açacak...
* * *
DENKTAŞ AB'nin tutumunun Türk - Yunan dengesini kaale almadığını, 1960 anlaşmalarının yıkılması ile zaten dengenin bozulduğunu belirttikten sonra şöyle diyor: "Türk - Yunan dengesi hayatidir, buna dokunmayın diyoruz ve AB'ye tek yanlı müracaatın bu dengeyi bozmak için yapılmış çok hesaplı ve sinsi bir müracaat olduğunun altını çiziyoruz; ama dinleyen yok".
KKTC liderinin görüşü, Türk tarafının "ya AB, ya da Türk - Yunan krizi şantajı"na karşı çıkılması yönündedir. "Bunda yanıldıklarını görürlerse, yumuşayabilirler. O zaman Kıbrıs'ta iki egemen eski ortağın, iki egemen federe devlette, yeni işbirliği koşullarını görüşmeleri mümkün olur... Sağlıklı bir görüşme bazına oturmamız için, bu görüşmelerin bundan böyle iki devlet temsilcileri arasında yapılması gerekir."
Doğru. Ancak bunu sağlamanın yolu, Türk tarafının "AB kartı"nı daha etkin şekilde kullanması değil midir?



Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr