Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Van’daki deprem felaketinin başında hükümetin herhangi bir dış yardıma ihtiyaç olmadığını açıklaması ve bazı ülkelerin bu yönde yaptığı teklifleri geri çevirmesi yadırgandı. Oysa 1999 depreminde Ankara yabancı ülkelerden destek beklemiş, arama-kurtarma ekiplerine ve yardım malzemesine kapılarını açmıştı.
Bu kez Ankara’nın başta sergilediği farklı tutum, yabancı basında çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Kimileri bunu “politik” nedenlere bağladı, kimi de hükümetin “aşırı özgüveni”ne atfetti...
Felaketin üçüncü gününde hükümet, deprem bölgesinde arama-kurtarma faaliyetinin bizzat Türk ekipleri tarafından yürütüldüğünü ve bu alanda yabancılara ihtiyaç duyulmadığını belirtti; ancak esas ihtiyacın çadır ve prefabrik evler olduğunu bildirdi.
Bunun ilan edilmesinden hemen sonra otuzdan fazla ülke yardım yarışına girdi. Dünyanın dört köşesinden çeşitli malzeme yardımı akmaya başladı.
* * *
Doğal afetler karşısında ülkelerin yardımlaşması kadar doğal bir şey yok. Bu durumlarda zengin veya gelişmiş ülkelerin dahi dış yardımlara kapılarını açtığı çok görüldü.
Geçen mart ayında Japonya deprem ve tsunami felaketine maruz kaldığı zaman, Türkiye dahil bütün dünya onun yardımına koşmuştu.
ABD’nin güney sahillerinde 2005 yılındaki korkunç kasırga New Orleans kentini vurduğu vakit, gene pek çok ülke -ve bu arada Türkiye’den bir ekip- Amerikalıların yardımına koşmuştu... Yani, doğal afetlere maruz kalan ülkelerin -ister gelişmiş, ister fakir olsunlar- başkalarının yardımına kaplarını açık tutmaları ayıp sayılmıyor...
* * *
Türkiye’ye bu kez yardım gönderen ilk ülkeler arasında en çok dikkatini çeken İsrail oldu. Bu ilginin nedenini anlamak zor değil. Türk-İsrail ilişkileri bozuk ve gergin.
Van’daki deprem, İsrail Cumhurbaşkanı Peres ve Başbakan Netanyahu’nun Türk mevkidaşlarını arayıp her türlü yardıma hazır olduklarını bildirmelerine vesile oldu. Nitekim Ankara dış destek çağrısı yaptığı anda İsrail dev uçaklarla prefabrik evler, ısıtıcılar vs. sevkiyatını başlattı.
Bu jest ilişkileri düzeltmeye yönelik bir “diplomatik” manevra olduğu fikrini akla getirebilir.
Deprem ve benzeri doğal afetlerin, ilişkileri bozuk ülkeleri yakınlaştırdığı görülmemiş bir şey değil. Fazla uzaklara ve gerilere gitmeye gerek yok. 1999 depreminden sonra Türk-Yunan ilişkilerinin izlediği seyir, bunun en canlı örneği.
O olayda Yunanistan’ın Türkiye’ye yardım elini uzatmasıyla erimeye başlayan buzlar, yerini giderek ısınan bir havaya bıraktı. Bu bakımdan 1999 depremi Türk-Yunan ilişkilerinde bir dönüm noktası sayılıyor.
* * *
Kuşkusuz bu, her olayda aynı sonucun alınabileceği anlamına gelmiyor. Her halükârda Van olayından sonra gerek Türk, gerekse İsrail yetkililerinin beyanları, yardım jesti sayesinde ikili ilişkilerin düzeleceği sinyalini vermiyor. Aksine Davutoğlu ile Lieberman’ın birleştiği nokta, depremzedelere yardım ile siyasi ilişkilerin “birbirinden ayırt edilmesi” gerektiğidir.
Yani daha açık bir deyişle, iki hükümet te, “Mavi Marmara” sonrası dönemdeki pozisyonlarını koruyor ve yardım jestinin bir yumuşamaya yol açabileceğine inanmıyor.
Yunanistan ile durum farklıydı. O zaman Türk Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile Yunan mevkidaşı Yorgo Papandreu, iki ülke arasındaki ilişkilerde yeni bir sayfa açmak konusunda aynı irade ve kararlılığı paylaşıyorlardı... Deprem bu yöndeki diplomatik atak için bir fırsat olmuştu...