Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


İsmail Cem’in yerine gelen yeni Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel’in, göreve başlarken söylediği şu söz doğru: "Bakan kim olursa olsun, dış politika, geleneksel bir devlet politikası olarak yürütülür. Farklılık sadece nüanslarda olabilir..."
Bu, Türkiye için de, bütün demokratik ülkeler için de geçerlidir.
Nitekim Türkiye’de hükümetlerin ve bu arada Dışişleri bakanlarının değiştiği dönemlerde, dış politika rotasında önemli bir sapma olmadığı "tecrübe ile sabit"...
Gürel’in yönetiminde de Türk diplomasisinin esas çizgisinden sapacağını düşünmek için bir neden yok.
Türkiye’nin dış politikası belli - ve sağlam - temellere dayanmıştır ve kurumlaşmıştır. İdeolojisi ve görüşleri çok farklı da olsa sırf bir Dışişleri bakanının bunu değiştirebileceğini düşünmek dahi yanlıştır. Kaldı ki, Gürel de böyle bir bakan değil...
* * *
Bununla beraber, Gürel’in bu göreve gelmesinin özellikle dışarıda bazı kuşkular (hatta kaygılar) yarattığı da bir gerçek.
Bunun nedeni, Gürel’in (Devlet Bakanı olduğu süre dahil) değişik vesilelerle, Kıbrıs’tan AB ile ilişkilere varıncaya kadar çeşitli dış meselelerde yaptığı "sert çıkışlarödır. Bu beyanlar, kendisinin yabancı diplomatik çevrelerde "şahin" olarak tanınmasına yol açmıştır.
Kuşkusuz yeni Bakan’ın bu imajı "düzeltecek" beyanlarda ve hareketlerde bulunması çok iyi olacaktır. Gürel’in tam görevini devralırken, Ecevit hükümetini devirmeyi amaçlayan "uluslararası bir komplo"dan söz etmesi, doğrusu bu yönde pek yardımcı olmuş sayılmaz...
* * *
Gürel’in dediği gibi, onun yönetiminde Türk dış politikasında bir değişiklik olması söz konusu değil. Olsa olsa "nüansöta - ve bu arada üslupta - bazı farklılıklar olabilir. Yani en azından Cem’in yumuşak, dengeli yaklaşımında ve stilinde bir değişiklik görülebilir...
Ancak unutulmamalı ki, Cem’in döneminde de örneğin Kıbrıs konusunda, belirli parametreler çerçevesinde bir yol izlenmiştir. Cem farklı stratejiler üretmemiştir. Bir bakıma bu politikanın en önemli yapımcısı da Ecevit olmuştur. Başbakan daha geçen gün Türkiye’nin Kıbrıs için kimseye en ufak bir taviz vermeye niyetli olmadığını söylemiş ve "KKTC Türkiye’nin vatan toprağı sayılır" şeklinde konuşmuştur. Gürel’in şimdiye kadar savunduğu ve savunmaya devam edeceği temel görüş de, bundan farklı değildir...
Aynı şey, AB ile ilişkiler için de söylenebilir. Yeni Bakan elbet Türkiye’nin AB’ye girmesini istiyor. Kendisi elbet AB’nin Türkiye’ye üyelik müzakerelerinin başlaması konusunda bir tarih vermesi için çalışacak. Mesele, bunu sağlamak için nasıl hareket edeceğidir. Bu konuda Ecevit, Kopenhag kriterlerini yerine getirecek reformların bir an önce çıkarılmasından yana. Koalisyon ortağı MHP’nin ise bu konuda "rezervler"i var. Geçmişteki beyanları Gürel’in de benzer duyarlılıklara sahip olduğu izlenimini veriyor. Ama şimdi kendisi bakanlık koltuğunda oturuyor ve AB hedefine ulaşma sorumluluğunu taşıyor...
* * *
Gürel, Türk dış politikasının dümenini, ufukta AB’den Kıbrıs’a ve Irak’a kadar bir dizi sorunun acil karar ve hareket beklediği bir zamanda ele almış bulunuyor.
Mesele, Ecevit hükümetinin görevine devam edip etmeyeceği veya daha ne kadar devam edebileceğidir. Dış konularda engin bilgi ve deneyime sahip olan Gürel için - ve tabii Türkiye için - en büyük handikap da bu belirsizliktir...