Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami Kohen

ÖNCEKİ gece "Milliyet"te düzenlenen Abdi İpekçi Dostluk ve Barış ödülleri töreninde yapılan konuşmaların ve okunan mesajların ortaya koyduğu gerçek şu: Türk ve Yunan halklarının çeşitli kesimleri, düşmanlık ve çatışma istemiyor. İşadamından sendikacıya, sanatçıdan öğretmene kadar, herkes dostça temaslar ve işbirliği arzuluyor.
İpekçi ödüllerinin bu yılki töreninden, eskisinden çok daha açık ve gür biçimde çıkan mesaj bu oldu.
Cumhurbaşkanı Demirel'in de belirttiği gibi, "Türk - Yunan dostluğuna gönül veren insanların sayısı, sanıldığından daha çok."
Evet, bu yıl Dostluk ve Barış ödüllerini alanların ve törene katılan Yunanlıların kabarık sayısı, Ege'de zaman zaman esen fırtınalara rağmen, Ankara ile Atina arasındaki havanın giderek yumuşamakta olduğunu açıkça hissettirdi.
Başlıca ödülü alan eski Başbakan Konstantin Miçotakis'in ve Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Onur Öymen'in konuşmaları da, birbirini tamamlayan ve pekiştiren bir mesaj niteliğinde idi. Miçotakis, diyolog sözcüğünü vurgulayarak (bazı Yunan politikacıları bu kelimeyi kullanmaktan çekinirler) iki ülkenin iyi niyetle aralarındaki sorunları halledebileceğini söylerken, somut bir öneride de bulundu: İşe, karşılıklı bir saldırmazlık anlaşması imzalamakla başlayalım...
Henüz iki hafta önce, Cumhurbaşkanı Demirel de bir Yunan gazetesine verdiği mülakatta aynı teklifte bulunmuştu...
* * *
MİLLİYET'teki törende duyduğumuz sözler ve gördüğümüz hava, bu sütunda sık sık savunduğumuz "önce güven ortamı yaratma"nın yararını açıkça ortaya koydu.
"Abdi İpekçi Dostluk ve Barış ödülleri", yıllardan beri böyle bir ortam yaratmayı amaçlayan bir egzersizdir. Son zamanlarda işadamlarından sanatçılara kadar halkın çeşitli kesimlerini kapsayan temaslar, toplantılar düzenleniyor. Biz bunları "siyasi irade"yi oluşturacak ve hükümetleri yönlendirecek önemli bir etken olarak görüyoruz.
Türk ve Yunan insanı bir araya geldiğinde, birbiri ile pekala anlaşabiliyor. Ama konu, iki ülke arasındaki sorunlara gelince, "ne yapalım ki politikacılar buna sebep oluyor" demekten de kendilerini alamıyor.
Oysa politikacılar da, çoğu zaman, (bir anlaşma olasılığı doğduğu zaman dahi) "halk buna ne der?" veya "millet buna karşı çıkar" gibi iddialar ortaya atarlar.
Peki, "halk" gerçekten uzlaşmaya (barış ve dostluğa) karşı çıkar mı? Bu, aslında bazı politikacıların "yanlış hesapları"na dayanmıyor mu?
Duayen politikacı Miçotakis'in genç politikacı kızı Dora Bakoyanis, tören esnasındaki sohbetimizde bu soruyu kendi deneyimini anlatarak yanıtladı: "Ben seçmenlerim karşısında daima Türkiye ile iyi ilişkileri ve dostluğu savundum. Hiçbir zaman bir Yunanlı bile bu söylediklerimi eleştirmedi. Aksine bana `bravo' diyenler oldu"...
Bugün Yunanistan'da Miçotakis, Başbakan Simitis'in Türkiye ile yakınlaşma yönünde attığı adımlara karşı çıkmıyor, aksine bu süreci destekliyor. Demek ki, cesaret gösterilirse, bu bir "devlet politikası"na dönüşebilir.
Türkiye için de durum aynı. Onur Öymen'e Ankara'daki siyasi hayhuyun Ankara - Atina yakınlaşma sürecini nasıl etkileyebileceğini soruyoruz. Yanıtı: "Olumsuz etki olamaz. Çünkü bu bizim devlet politikamızdır"...
* * *
BAŞKAN Clinton'un "çözüm bulma ustası" Richard Holbrooke'u Kıbrıs özel temsilcisi olarak atadığı haberi, bizlere törende iken ulaştı. Miçotakis bunu olumlu karşıladı; Öymen de öyle...
Holbrooke 1995'te Ankara - Atina - Lefkoşa hattında epey mekik dokumuştu. Kendisi bölgenin sorunlarını iyi bilir, insanlarını tanır. Clinton'un onu ataması, ABD'nin bu yıl veya en geç 1998'de Kıbrıs sorununa çözüm bulmak ve Türk - Yunan ilişkilerini düzeltmek konusundaki kararlılığını gösteriyor.
Holbrooke'un, önümüzdeki ay başlayacak Denktaş - Klerides görüşme sürecine ne gibi fikirlerle katkıda bulunacağını yakında göreceğiz. Şimdilik söyleyebileceğimiz şey, dostluk ve barış konusunda bugün şansların, dünden daha iyi göründüğüdür...

Yazara Email s.kohen@milliyet.com.tr