Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

AVRUPA’dan Asya’ya, Kara Afrika’dan Latin Amerika’ya kadar, dünyada bir “Obama rüzgârı” esiyor.
Barack Obama’nın ABD’nin Başkanı seçilmesi, sanki sadece Amerikalıların değil, dünyanın da zaferi.
Amerikan tarihinde pek az başkana nasip olan bir ayrıcalık ve onur bu. (John F. Kennedy bile seçildiği gün o kadar popüler değildi)...
Son yıllarda anti-Amerikanizmin yaygınlaştığı bir dünyada, çeşitli ırk ve dinlere mensup insanların Obama tişörtleri ve Amerikan bayraklarıyla sokaklarda yeni Başkan’ın zaferini kutlaması, çok anlamlı.
“Obamania” dalgasının başlıca odak noktası, Barack Obama’nın “kökleri”nin bulunduğu Kenya tabii. Kenyalılar için Obama, aynı zamanda kendilerinin de başkanı. Bu nedenle dün bu ülkede milli bayram ilan edildi, halk sokaklarda dans ederek olayı kutladı...
Avrupa’da da Obama’yı kendileri seçmiş gibi sevinenler çok. Benzer bir durum da, Venezuela’dan Küba’ya, İran’dan Pakistan’a kadar ABD ile ilişkileri bozuk veya kesik olan ülkeler için de geçerli. Bu ülkelerde dahi, “umudumuz Obama” havası esiyor adeta...

Yüksek beklentiler
Obama’ya dünyada gösterilen bu sempatinin nedenini, sadece onun zenci olmasına -veya babasının Afrikalı bir Müslüman olmasına- bağlamak doğru değil. Bunun da etkisi var tabii, ama asıl sebebi Obama’nın yenilikçi fikirleri ve “değişim” stratejisidir.
Başkan Bush’un dünyayı (ve bu arada dostlarını dahi) bezdiren, kızdıran ve nefret uyandıran politikalarından sonra, Obama’nın vizyonu ve kişisel çekiciliği, genel bir sempatiyle birlikte yeni umutlar ve beklentiler de yaratmıştır.
Obama’nın seçilir seçilmez öylesine pozitif bir havayla karşılaşması, kendisi için gerçekten büyük bir şans. Ona sadece kendi halkı değil, dünya milletleri de bir kredi açmış bulunuyor.
Bu Obama kadar, ABD için de büyük bir şans tabii. Yeni Başkan sözlerini tutar ve başarılı olursa, ABD kaybettiği itibar ve etkinliğini tekrar kazanma ve bozulan “Amerikan imajı”nı düzeltme olanağını elde etmiş olacak...
Kuşkusuz dünyanın Obama’ya böyle bir kredi açması ve umut bağlaması, bir avantaj. Ama bunun sakıncası, beklentilerin yüksek tutulmasıdır. Açıkçası, ABD içinde olduğu gibi, dışında da, insanlar Obama’nın Beyaz Saray’a oturduktan sonra, “değişim”i her alanda (dış konularda da) hayata geçireceğini ümit ediyor.

Temel çıkarlar
Bu beklentiler ne ölçüde gerçekleşebilir? Obama şimdiye kadar izlenen politikaları ne kadar değiştirebilir?
Yeni Başkan’ın dış sorunlara ve uluslararası ilişkilere bakış açısı, yaklaşımı ve üslubu muhakkak ki farklı olacak. Obama yönetimi, Bush’un “tek yanlılık” ve “önleyici vuruş” gibi unsurlar içeren doktrinine karşılık, “çok taraflılık, diyalog ve uzlaşma”ya dayalı bir strateji uygulayacak.
Bu önemli bir değişiklik, ama tek tek büyük sorunlar ele alındığında, (Irak, Afganistan, Pakistan ve Rusya ile ilişkiler gibi) Obama yönetiminin selefinden ne kadar farklı politikalar izleyeceğini sormak gerek. Obama bu politikaları şekillendirirken, elbet ABD’nin temel stratejik ve ekonomik çıkarlarını ön planda tutacak, elbet iç ve dış dinamiklerin etkisi altında kalacaktır.
Diğer bir deyişle, Obama yapmak istedikleriyle yapabileceklerinin ikilemi ve zorluklarıyla karşılaşacaktır.
Dünya Obama’yı daha barışçı ve rahat bir düzen için bir şans olarak görüyor.
Umarız Obama bu avantajını iyi kullanır...