Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bu satırlar yazıldığında bu en uzun gün ve gecenin nasıl sona ereceği henüz belli değildi. Gün boyunca AB başkentinde benzeri görülmemiş yoğunlukta bir diplomasi trafiği yaşandı. Gece de, liderler arasında yemekle birlikte başlayan karar taslağı üzerindeki sıkı pazarlıklar devam etti.Öyle anlaşılıyor ki, sonucu ya bu sabaha karşı veya gün içinde öğrenebileceğiz.Sağlıklı bir değerlendirme yapmak için, o anın gelmesini beklememiz gerekiyor...* * *SONUÇ bildirgesinin nasıl şekilleneceğini henüz bilmemekle beraber, Türkiye açısından cesaret verici son üç gelişmeyi anımsayalım:Birincisi, Avrupa Parlamentosunun Türkiye ile müzakerelerin gecikmeden başlamasını öngören raporu, üçte iki çoğunlukla -ve Türkçe "evet" pankartlarıyla- onaylaması... Bu fevkalade anlamlı bir gelişme. Strasbourgda alınan bu karar, şimdiye kadar bazı AB parlamenterlerinin Türkiyeye karşı yürüttüğü kampanyaya ve Avrupa kamuoyunda gösterilen muhalefete en iyi karşılığı vermiştir. Demek ki, Parlamento Türkiyenin ABde yer almasından yana.İkinci önemli gelişme, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chiracın konuşması... Fransız lider şimdiye kadar Türkiyenin öne sürdüğü birçok argümanı da kullanarak hem Fransız halkına hem de AB kamuoyuna, sıradan bir politikacıdan çok bir pedagog ve vizyon sahibi bir devlet adamı olarak seslenmiş, gerçekten büyük bir cesaret ve liderlik örneği göstermiştir.Üçüncü gelişme de, Jose Manuel Barrosonun dünkü basın toplantısında, başında bulunduğu AB Komisyonunun ağırlığını, net biçimde Türkiyenin üyeliği lehinde koymasıdır...* * *BÜTÜN bu gelişmeler AB kurumlarında ve üye ülkeler arasında, havanın bir hayli Türkiyenin lehine döndüğünü gösteriyor. Ama bu, zirveden Türkiyenin istediği tarzda bir kararın çıkmasını sağlayacak mı?Dün de belirttiğimiz gibi, mesele sadece ABnin Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına "evet" demesinden ibaret değil. Bu yöndeki kararı içerecek olan sonuç bildirgesinin, günlerden beri tartışılan (ve dün geceye kadar netleşmeyen) maddelerinin de Türkiyenin kabul edebileceği şekle sokulması gerekir."Win-win" yani "karşılıklı kazanç" esasına dayalı bir mutabakat sağlanabilirse, beklenen "mutlu son" gerçekleşmiş olacak, Türkiye-AB ilişkilerinde "sonun başlangıcı" noktasına gelinmiş olacak. Tabii çok uzun ve çetin bir yolun "başlangıcı"...Böyle bir mutabakata ancak karşılıklı esneklik ve fedakârlıkla ulaşılabileceğini belirtmek lazım. (Yoksa zaten mutabakat olmaz.) Muhalefetin ve genelde AB karşıtlarının bu karara ve ona imza adan hükümete karşı yaylım ateşi açacağını da şimdiden tahmin etmek zor değil. Brükseldeki kararın "ertesi günü"nden itibaren herhalde bu konuda çok hararetli tartışmalar olacak...* * *EĞER zirveden çıkacak "evet" kararı, Türkiyenin kabul edemeyeceği koşullar içerecekse ve Başbakan Erdoğan buna "hayır" diyecekse, kuşkusuz "ertesi gün" farklı bir dönemin başlangıcı olacak.Şu anda "karşılıklı kayıp" anlamına gelecek olan böyle olumsuz bir senaryo üzerinde durmayalım ve "en uzun gün" ve gecenin bir "mutlu son" ile noktalanmasını bekleyelim... skohen@milliyet.com.tr ÜNLÜ Hollywood filminin başlığından esinlenerek, dün Brükselde "en uzun gün"ün "-ve de en uzun gecenin- yaşandığını söyleyebiliriz.