Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sonuç önceden belliydi: Suriye’deki cumhurbaş- kanlığı seçimlerini mevcut şartlarda elbet Beşar Esad kazanacaktı.
Gerçi bu kez onun karşısında iki aday yer aldı; ama onlar tam anlamıyla “göstermelik”... Kaldı ki bu seçimler ülkede güvenliğin olmadığı, nüfusun önemli bir kesiminin evlerini terk edip başka diyarlara kaçtığı, bazı bölgelerin de çeşitli savaşçı grupların hâkimiyeti altında bulunduğu bir ortamda yapıldı.
Aslında bu seçimler için ne denirse densin, önemli olan, 3 yıldır süren iç savaşa rağmen, Esad’ın üçüncü bir 7 yıllık dönem için Başkanlık koltuğunu korumasıdır. Başında bulunduğu yönetim böylece dünyaya varlığını göstermek, meşruiyetini kanıtlamak olanağını elde etmiş oluyor.
Oysa Türkiye dahil uluslararası camianın büyük kısmı, Suriye krizinin çözümü için her şeyden önce Esad’ın saf dışı edilmesini şart koşuyordu. Cenevre’de Batılılar bu konuda ısrarlı davranmış, ama Rusya’nın buna karşı çıkması sayesinde Esad ayakta kalabilmişti.
Seçimler (“komedi” diye nitelendirilse dahi) Suriye’nin “Esad’sız” değil, gene “Esad’lı” döneme girdiğini ortaya koyuyor.

Galibi olmayan savaş
Şam diktatörünün Suriye’de bu kadar ölüme, yıkıma ve acıya rağmen hâlâ iktidarda tutunabilmesinin çeşitli nedenleri var.
Bunların başında kendi otoritesi altındaki devlet mekanizmasının ve ordusunun, ayaklanmaya karşı amansızca davranıp rejimi koruyabilmesidir.
Diğer önemli bir faktör de muhalefetin ve direniş güçlerinin dağınıklılığı ve beceriksizliğidir. Bu güçler, aralarına giren “cihatçı” grupların eylemleri sonucunda birbirleriyle savaşır duruma gelmişlerdir.
Esad bu arada uluslararası camianın hareket geçememesinden yararlanmasını bilmiş ve durumunu pekiştirmiştir.
Şimdi bütün mesele Esad’ın önümüzdeki dönemde bu gücünü nasıl kullanacağıdır. Ayaklanmayı bastırmak umuduyla “askeri opsiyon”u tercih mi edecek, yoksa Cenevre mutabakatının ilkeleri çerçevesinde, kapsayıcı bir “siyasi çözüm” için mi çalışacak?
“Askeri opsiyon”un sorunu çözmediği ve sadece iç savaşın uzamasına, daha çok kan dökülmesine ve acı çekilmesine yol açtığı açık. Suriye’deki çatışmaların “galibi olmayan bir savaş” olduğu artık yeterince anlaşılmıştır.
Bundan Esad rejimi kadar, silahlı mücadeleye girişen karşı güçlerin de gereken dersi çıkarması gerekir...

Türkiye’nin kaybı
Aslında Suriye krizi kimseye bir şey kazandırmamış, aksine çok şey kaybettirmiştir.
Türkiye’de ne yazık ki kaybedenler arasındadır.
Hükümet, izlediği politikayla Esad’ın devrileceği bir “yeni Suriye” projeksiyonu yapmıştı. Yetkililerin Esad rejimiyle ilgili tahminleri boş çıktı. Bu arada Türkiye muhalefeti ile direnişi örgütleyerek, sorunun bir tarafı haline geldi.
Bugün Esad ayakta. Türkiye 3.5 milyar dolara mal olan bir mülteciler meselesiyle karşı karşıya. Sınır bölgesinde çeşitli cihatçı ve El Kaideci gruplar faaliyette. İzlenen politika birçok yakın ülkeyle ilişkilerde sıkıntı yaratıyor...
Esad’ın şimdi “kalıcı” görünmesi bu bakımdan düşündürücüdür.