Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

TÜRKİYE ile Ermenistan arasında önceki gün varılan yeni mutabakat, ikili ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde geçen nisan ayında ilk kez belirlenen “yol haritası”nı bir adım daha ileriye götürmüş ve somutlaştırmış bulunuyor.
Gene İsviçre’nin arabuluculuğuyla gerçekleşen yeni mutabakat, iki protokolle, “yol haritası”nın içeriğine ve hedeflerine açıklık getiriyor. Bu hedeflerden biri, iki ülke arasında diplomatik ilişkiler kurmaktır. Diğer amaç da çeşitli alanlarda ikili ilişkileri geliştirmektir ki buna sınırların açılması da dahildir.
Yeni mutabakat bütün bu işler için bir yöntem ve takvim de öngörüyor. İç siyasi istişareler 6 haftada tamamlanacak, imzalanan iki protokol iki ülkenin parlamentolarına sunulacak, onaylandıktan iki ay sonra da hayata geçirilecek...
Ekleriyle birlikte bu iki protokol, ilk bakışta (nisan ayındaki mutabakata oranla) daha olgunlaştırılmış belgeler olarak görünüyor. Ancak diplomatik bir dille yazılan bazı maddeler, farklı yorumlara -ve kuşkulara- müsait. Nitekim daha yazılanların mürekkebi kurumadan, gerek Erivan’dan, gerekse Bakü’den -hem de resmi ağızlardan- bazı çatlak sesler gelmeye başladı bile...
Bu, daha yolun başında, Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesinin, tarihi bir fırsat olduğu kadar ciddi riskler de taşıdığını ortaya koyuyor.

“Kazan-kazan” anlayışı
FIRSATLAR hanesine işlenebilecek ilk madde, iki tarafın yıllarca süren bir soğukluktan sonra, normal ilişkiler kurma ihtiyacını hissetmesi ve bu konuda siyasi bir cesaret ve kararlılık sergilemesidir. Söz konusu iki protokol, bu bakımdan bu kararlılığın artık uygulama aşamasına girmekte olduğunun belgesidir.
İlişkilerin normalleştirilmesinde iki tarafın da kazanacağı çok şey vardır. Konuyu tersinden alırsak, şimdiye kadar ilişkilerin kurulmamasının ve bölgede sinirli bir havanın esmesinin ne Ankara’ya, ne Erivan’a -ve ne de Bakü’ye- bir yararı olmuştur.
Türkiye açısından diplomatik ilişkilerin kurulması, iki tarafın soykırım iddialarından sınırların açılmasına kadar çeşitli ikili ve bölgesel meseleler üzerinde bir diyalog halinde olması yeni fırsatlar ve avantajlar sağlayacaktır. Dünyanın çeşitli yerlerinde Türkiye’yi sık sık zor durumlara düşüren soykırım propagandası etkisini yitirecektir. Türkiye’nin Dağlık Karabağ meselesinde daha aktif bir rol oynaması ve Ermenistan üzerinde daha etkili olması mümkün olacaktır...
Tabii ki Ermenistan’ın da bu normalizasyondan elde edeceği kazanımlar olacak. Böyle bir mutabakata “kazan-kazan” anlayışıyla bakıp Türkiye’nin de elde ettiklerine bakmak lazım. Bu değerlendirmeyi de kısa vadeli hesapların ötesinde, daha uzun süreli hedefler ve daha geniş bir vizyon çerçevesinde yapmakta yarar vardır...

Asıl tehlike
YENİ varılan mutabakatın ve yol açacağı yeni sürecin birtakım riskler taşıdığı da bir gerçektir.
Bu risklerin önemli bir kısmı Ermenistan’dan geliyor. Erivan’da işbaşındaki Sarkisyan hükümeti kırılgandır. Muhalefet ve özellikle milliyetçi Taşnak, daha şimdiden kıyameti koparıyor. Diyasporadan da sert tepkiler geliyor. Bu durumda Erivan protokolleri uygulamaya koyabilecek mi?
Türkiye’de de muhalefet bu anlaşmalara karşı olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla Erdoğan hükümeti de bunları Meclis’ten geçirmekte ve özellikle sınırların açılması gibi adımları atmakta çok zorlanacak. Bu arada tabii Bakü’den gelecek sesler de olayların seyri üzerinde belirleyici bir etki yapacaktır.
Ama bu işte en büyük risk veya tehlike, bir yandan beklentilerin abartılı şekilde yüksek tutulması, diğer yandan da bu zor ve hassas süreçte siyasi liderlerin kışkırtıcı beyanlarda bulunmasıdır.
Sürecin ilerleyebilmesi için, her ikisinden özellikle kaçınmak gerek...