Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Henüz birkaç ay öncesine kadar Türkiye Fransa’yı “düşman” sayıyordu. Geçen aralık ayında Fransız Meclisi’nin Ermeni soykırımını inkâra ceza öngören kararına karşılık olarak Ankara bu müttefik ülkeye karşı bir dizi siyasi, askeri ve ekonomik yaptırımlar uygulamaya başlamıştı. Ayrıca halk da sert tepki gösteriyor, Fransız aleyhtarlığı yayılıyordu...
Önceki gün Rio’da gerçekleşen Erdoğan-Hollande görüşmesi, bu trendin değişmekte olduğunun, Ankara’nın ilişkileri çok eskilere dayanan Fransa’yı yeniden “dost” saydığının işaretini verdi.
Bu nasıl mümkün oldu? Bu kısa süre içinde ne değişti?
Her şeyden önce değişen, Paris’teki iktidardır. Türkiye’nin malum nedenlerden hiç sevmediği Nicolas Sarkozy gitti, yerine (aslında seçilinceye kadar Türkiye’de pek tanınmayan) François Hollande geldi.
Eminiz ki Sarkozy iktidarda kalsaydı, Rio randevusunda yeni bir sayfanın açılması gerçekleşmeyecekti. Türkiye’yi her vesile ile karşısına alan kendini beğenmiş, önyargılı ve agresif Sarko ile anlaşmanın pek mümkün olmayacağı çoktan anlaşılmıştı...
Hollande ise farklı bir tip. Daha anlayışlı, mantıklı ve nazik. Gerçi geçmişte o da Ermeni meselesinde ve AB üyeliği konusunda Türkiye’ye karşı bir tavır aldı. Ama anlaşılan o bu gibi konularda Sarkozy gibi sabit fikirli değil. Yani zamanla daha esnek davranabilir. Üstelik içine sinmiş bir Türk aleyhtarlığı da yok...

Mimikleri bile farklı...
Başbakan Erdoğan, Hollande ile yaptığı görüşmeden sonra gazetecilerle konuşurken, “Hollande size Sarkozy’nin Türkiye politikasına katılmadığını söyledi mi?” sorusuna şu cevabı verdi “Yok, ama yüz ifadesinden, mimiklerinden belliydi”...
Kuşkusuz Başbakan’ın ve Türk diplomasisinin Fransa ile ilişkilerde bir “beyaz sayfa” açmak kararı sadece Hollande’ın yüz ifadesinden kaynaklanmıyor. Bu iradenin ortaya çıkmasında önemli faktörler var tabii.
Aslında iki ülke de ilişkilerinin bozulmasının kendi çıkarlarına ters düştüğünün bilincinde. Ne var ki Sarkozy döneminde başka hesaplar ağır bastı... Ve sonuçta ilişkiler kopma noktasına geldi.
Fransa’da bu durumun düzelmesini isteyen ve bu yönde uğraşan çevreler var. Açıkçası Sarkozy’nin gitmesi, ilişkilerin normalleşmesi yolunu açtı. Nitekim Hollande, daha işbaşına geçer geçmez, bunu arzu ettiğinin ilk işaretini geçen ay Cumhurbaşkanı Gül ile Chicago’da ilk buluşmasında ifade etti.
Kabul etmek lazım ki, uluslararası ilişkilerde liderlerin karakteri, duyguları, davranışı önemli bir rol oynar. Sarko’nun kişiliği, Türk-Fransız ilişkilerinde bir engeldi. Hollande’ın öyle olmayacağı her haliyle anlaşılıyor. En azından yeni Fransız liderinin Türkiye ile ilişkilere önem verdiği ve ilişkileri geliştirme niyetini taşıdığı açık.
Tabii bunda daha birçok faktör var. Türkiye’nin siyasal ve ekonomik bir güç olarak yükselmesi, faktörlerden biri. Hollande’ın çevresinde de “Türkiye’yi yeniden kazanma” arzusunu duyanlar var.

Ne değişiyor?
Türkiye ise zaten “Sarko engeli”nin kalkmasından sonra ilişkilere yeni bir ivme kazandırma arzusunu taşıyordu. Hollande ile bu yola girilmesinde en büyük sürpriz, bunun Paris’teki iktidar değişikliğinden (sadece birkaç hafta sonra) hızla gerçekleşmiş olmasıdır.
Peki bu “atmosfer değişikliği”, pratikte Türk-Fransız ilişkilerinde neyi değiştirecek? Hollande döneminde Ermeni soykırımı sorunu siyasi gündemden düşecek mi? Fransa Türkiye’nin AB üyeliğini engellemekten vazgeçecek mi? Kısa vadede bazı müzakere fasıllarına koyduğu blokajı kaldıracak mı?..
Bunları yanıtlamak için zaman henüz çok erken. Şu anda önemli olan, ilişkilerin iyileştirilmesi için karşılıklı irade beyanında bulunulması ve iki tarafın yeniden birbirleriyle konuşmaya başlamasıdır. (Dışişleri Bakanı Davutoğlu 4 Temmuz’da Paris’e gidecek, Hollande’ın da yakın bir gelecekte Ankara’yı ziyaret etmesi söz konusu)...
Bunlar dostluğun yeniden tesisi için atılan ilk adımlar. Devamını görmek için biraz beklemek lazım.