Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Olayı böyle yorumlayanlara göre, ne de olsa, Merkel başta, Türkiye'ye limanlarını Kıbrıs Rumlarına açması için 18 aylık bir mühlet verilmesini, aksi halde müzakerelerin askıya alınmasını istiyordu. Oysa Şansölye Ankara'dan, hatta biraz da Chirac'tan gelen uyarılar sonunda, tutumunu yumuşattı ve yeni bir öneri getirdi. Buna göre, Türkiye'deki "seçim yılı 2007" ile Avrupa Parlamentosu'nun "seçim yılı 2009" arasında, Türkiye hâlâ limanlarını Rumlara açmazsa, AB Komisyonu bir raporla durumu "değerlendirecek"...Kimilerinin "geri adım" veya "esneklik" diye nitelendirdiği gelişme bu.Evet, aşırı bir noktadan itibaren bir nevi "geri adım" var; ama şimdi varılan nokta, AB Komisyonu'nun tavsiyesinin de gerisinde. Komisyon bir zaman limiti koymuyordu. Merkel "bu bir ültimatom değil" diyerek bir "esneklik" gösterisi yapıyor; ancak 2007-2009 tarihlerini zikrederek dolaylı biçimde bir takvim veriyor! İLK bakışta Almanya Şansölyesi Angela Merkel'in Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chirac ile AB'nin Türkiye'ye koyması istenen şartlar konusunda vardığı mutabakat, bir "geri adım" olarak görünüyor. Bu tarihlerin Türkiye'deki ve Avrupa Parlamentosu'ndaki seçimlere göre belirlenmesi de ilginç. Merkel, Türkiye'deki seçimlerden sonra yeni hükümetin ilk iş olarak limanları açacağını mı tahmin ediyor? Avrupa Parlamentosu'nun seçimleri de bu konuda neyi değiştirecek?Merkel bu sürenin sonunda (18-24 ay arası) AB Komisyonu'nun bir "değerlendirme raporu" yayımlamasını öneriyor. Peki, Komisyon zaten yıllık İlerleme Raporu'nda her alanda neler yapıldığını veya yapılmadığını kaydetmiyor mu? Ayrı bir rapor ihtiyacının duyulması, "limanlar sorunu"na -yani Kıbrıs koşuluna- ne kadar bel bağlandığını göstermiyor mu?Geçen günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, limanlar işi, "bahane". Amaç bu sayede Türkiye'yi zayıf noktasından yakalayıp baskı altında tutmak, zaman kazanmak, oyalamak... Çünkü niyet -Şansölye'nin hep savunageldiği gibi- Türkiye ile görüşmeleri tam üyelik değil, "özel veya imtiyazlı ortaklık" üzerinde yürütmektir.Merak ediyoruz: Eğer Türkiye Merkel'in önerdiği sürenin henüz başlarında limanlarını açacak olursa, AB "dondurulacak" olan müzakere başlıklarını masaya getirecek mi, yoksa Türkiye'deki sonbahar, Avrupa Parlamentosu'ndaki ilkbahar seçimlerini mi bekleyecek?Tabii, Türkiye'nin (ne şimdiki hükümetin, ne bir başka hükümetin) AB'den KKTC'nin izolasyonuna son verilmesi yönünde bir hareket görmediği sürece limanları açmayacağı ortada. Bunu Merkel'in bilmesi gerek. Seçimlerin ilgisi ne? Ne yazık ki, Merkel-Chirac mutabakatı, önümüzdeki hafta başta dışişleri bakanlarının, ardından devlet ve hükümet başkanlarının ele alacağı Komisyon'un tavsiye kararını yumuşatacağına (ve Türkiye açısından daha kabul edilir hale getireceğine) aksine daha ağırlaştırıyor.Komisyon'un tavsiyesi zaten AB'yi iyice bölmüş durumda. Bir yandan İngiltere'nin başını çektiği grup, örneğin dondurulacak müzakere başlıklarının 8'den daha düşük bir sayıya indirilmesinden ve hiçbir şekilde bir mühlet verilmemesinden yana. Öte yandan Alman-Fransız ekseninin etrafındaki üyeler, en azından yeni önerinin esas alınmasını istiyor. Tabii Kıbrıs Rum yönetimi daha da fazlasını talep ediyor...Bu kadar çeşitli seçenekler arasında AB'li bakanların ve liderlerin nasıl bir karar alacağını haftaya göreceğiz. Son dakikada -Merkel'inki gibi- "geri adım" atılırsa dahi, sonucun Komisyon'un tavsiyesinin "gerisinde" kalması bizi şaşırtmamalı... skohen@milliyet.com.tr Seçenekler çok, ama...