Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bir ülkenin tarihinde en feci olay, gözde kentlerinden birinin kendi devlet güçleri tarafından bombalanıp tahrip edilmesidir.
Şu sırada Halep’in başına gelen felaket bu...
Suriye’nin bu tarihi kenti birkaç gündür karadan tanklarla, toplarla, havadan da helikopterlerle amansızca dövülüyor. Bir düşman ülke değil, bizzat kendi ordusu tarafından...
Bu, Suriye’de halk hareketinin 17 ay önce başlamasından bu yana yaşanan en büyük trajedi.
Son üç gün içinde, 2.5 milyon nüfuslu kentten 200 bin kişi kaçmayı başarmış. Kalanlar ölüm-kalım mücadelesi veriyor. Yiyecek, içecek yok. Hastanelerde artık yaralılara yer bulunamıyor. Sokaklar enkaz yığını halinde...
Esad’a bağlı ordu birliklerinin hedefi, kentin kenar mahallelerine hâkim olan ve hafif silahlarla direnen isyancılar olmakla beraber tanklarla, toplarla, helikopterlerle girişilen bu “büyük taarruz” topyekzn bir yıkıma dönüşüyor. Sonuçta sadece savaşanlar değil, siviller de ölüyor, bütün kent halkı bunun cefasını çekiyor...
Ve ne yazık ki, bu insanlık dramı -TV ekranlarına yansıyan görüntüleriyle- bütün dünya tarafından sadece seyredilmekle kalıyor.

Sadece laf
Olayları kınayan, protesto eden, uyarıda ve tavsiyede bulunan çok... Ama bunlar hep lafta kalıyor.
BM hareketsiz ve çaresiz. Genel Sekreter Ban Ki-moon bu katliamın önlenmesi çağrısında bulunuyor... ABD Savunma Bakanı Panetta “Halep Esad’ın sonunu getirecek” diyor... Arap Birliği Genel Sekreteri El Arabi, Esad’ın yaptığı bir “insanlık suçudur; bunun hesabı sorulacak” şeklinde konuşuyor...
Ama bunları kim dinler? Büyük taarruz öncesi yapılan bütün uyarılara ve diplomatik baskılara rağmen, Esad gene bildiğini okudu. Suriye Dışişleri Bakanı Muallim, İran’dan aldığı taze desteğin ardından Tahran’da yaptığı konuşmada, isyancılar temizleninceye kadar mücadelenin devam edeceğinin işaretini verdi...
Karşı cephede aktivistler de bir o kadar azimli. Halep’teki direnişçiler ölünceye kadar savaşacaklarını söylüyorlar. Suriye Ulusal Konseyi’nin (yani muhalefetin) lideri Seyda “Arap kardeşlerin ve dost ülkelerin” kendilerine silah vererek daha aktif şekilde desteklemeleri çağrısında bulunuyor.

Kim durduracak?
Peki bu durum daha ne kadar böyle devam edecek? Özellikle Halep’te yaşanan dramdan sonra buna kimse müdahale etmeyecek mi?
Açıkçası bu konuda umut verici hiçbir işaret yok.
Daha önce de birkaç kez belirttiğimiz gibi, ABD seçim AB geçim derdinde. Libya’dakine benzer bir müdahale dahi söz konusu değil. Zira Rusya -ve Çin- buna izin vermiyor. Kimse de şu sırada bir uluslararası çatışma riskini göze alamıyor.
Beşar Esad’ı bildiğini okumaya sevk eden nedenlerden biri Rusya, Çin ve İran’dan aldığı destektir. Bu desteğin zayıfladığına (veya yakında sona ereceğine) dair bir belirti de yok.
Esad’ı aynı inatla kendi yoluna devam etmeye sevk eden diğer neden de, her şeye rağmen içeride sağladığı destektir. Evet, ordudan kaçan subaylar var, halkın bazı kesimleri artık rejimi desteklemiyor, kırsal bölgelerde direnişçiler yer yer hâkim durumdalar... Ama gene de geleneksel “ordu-muhaberat-Baas üçgeni”nin Esad’a desteği devam ediyor.

Zaman meselesi
Halep’teki benzer durumlar karşısında dahi bu destek devam edecek mi? Veya Beşar Esad artık bu iç savaşın Suriye için daha büyük felaketler yaratacağını fark edip, ayrıca bunun kendi geleceğini de tehlikeye düşüreceğini sezerek, çekilmeye razı olabilir mi?
Suriyeli uzmanlar arasında da bu konuda farklı görüşler var. Ancak herkesin hemfikir göründüğü husus şu: Esad’ın “günleri sayılı” dense bile, bu son “bugünden yarına” sayılacak kadar yakın değil.
Ne yazık ki bu Halep trajedisi için de geçerli...

Haberin Devamı

Not: Tatil nedeniyle yazılarıma 10 gün ara veriyorum.