Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Son haftalarda bütün işaretler Ortadoğu politikasında bazı yeni düzenlemeler yapıldığını gösteriyordu. Kimileri bu gelişmeyi İngilizce deyimiyle “reset”, kimileri de “restorasyon” veya “revizyon” diye nitelendiriyordu...
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın Mısır’la ilgili konuşmasını izleyen olaylar ve bununla ilgili resmi açıklamalar, zihinleri iyice karıştırdı.
Gerçekten böyle bir yeni ayarlama var mı, yok mu?
Hükümet daha önce kavgalı durumda olduğu bazı bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltmeye yönelik adımlar attı. Örneğin Irak Başbakanı El Maliki ile yeniden diyalog kurarak, Bağdat ile buzları eritmeye çalıştı. Ankara aynı zamanda Irak Kürdistanı Bölgesi Başkanı Mesut Barzani’yi Diyarbakır’da misafir etti... Hükümet temmuz darbesinden sonra geri çektiği Kahire büyükelçisini tekrar görevinin başına gönderdi; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun geçen ay verdiği bir demeçteki esnek ifadeleri ilişkilerin normalleşeceği izlenimini yarattı...
Bu ve buna benzer bazı gelişmeler, Ortadoğu politikasında bir revizyonun veya yeni ayarlamanın işareti sayıldı. Bu konuda Türk ve yabancı çevrelerde olumlu yorumlar yapıldı.

Sadece “ilkesel” mi?
Başbakan’ın konuşması ve bunu takiben Mısır’ın Türk büyükelçisini “istenmeyen adam” ilan etmesi, Türkiye’nin de Mısır büyükelçisine karşı misillemesi, hükümetin Mısır politikasında herhangi bir “ince ayar” yapmak gereğini duymadığını gösterdi.
Başbakan’ın Rusya ziyaretinde Mursi’ye desteğini ifade eden konuşmasının ardından Trabzon’da kalabalık bir mitingde daha da sert bir çıkış yapması, Mısır’la krizi giderilmesi imkânsız bir noktaya getirdi.
Hükümetin Mısır politikasında vurguladığı husus, bunun “ilkesel” bir tutum olduğudur.
Ancak Kahire’yi Türkiye ile diplomatik ilişkileri alt düzeye çekmeye iten, daha çok Başbakan’ın çok sert ifadelerini her fırsatta tekrarlaması, Ankara’nın açıkça taraf tutması ve Mursi ile Müslüman Kardeşler’i desteklemesidir. AK Parti iktidarının “ilkesel” duruşunun yanı sıra, Mısır politikasında İslami kesime olan yakınlığının da rol oynadığı açıktır.
Kuşkusuz dış politikada ilkelere ve manevi değerlere (özellikle özgürlük ve demokrasiye) yer verilmesi önemlidir. Ama uluslararası ilişkilerde bu değerler tek belirleyici faktör olmuyor. Türkiye de bu değerlerden uzak olan diğer Ortadoğu (veya Asya ve Afrika ülkeleri) ile ilişkilerini hep bu idealist görüşle mi yürütüyor?
Mısır olayında ABD’den Rusya’ya, Avrupa’dan Arap dünyasına kadar bütün ülkeler Kahire ile ilişkilerini sürdürmeye bakıyor. Türkiye ise maalesef yalnız kalmış durumda...

“İhtiyaç yok” mu?
Bu olay Ortadoğu politikasında pragmatik bir yaklaşımla yeni ayarlamaların yapılıp yapılmayacağı konusunu gündeme getiriyor.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun hafta başında Katar’da yaptığı bir açıklamaya bakılırsa, hükümet herhangi bir ayarlama veya esneklik ihtiyacını duymuyor.
Bakanın sözleri aynen şöyle: “Sanki yanlış giden bir politika varmış da bu düzeltiliyormuş gibi dile getiriliyor. Böyle bir şey söz konusu değil. Gerektiğinde revizyon yapılır... Ama bizim “reset”lere ihtiyacımız yok”...
Acaba?..