Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Mesele sadece Avusturya için değil, Avrupa Birliği için de çok kritik.
       Avusturya için sorun, Nazi yanlısı, ırkçı veya faşist diye nitelendirilen aşırı sağcı Özgürlük Partisi'nin, bir koalisyon ortağı olarak, iktidara gelme olasılığının içte ve dışta yarattığı tepki... Ve de Avrupa topluluğu tarafından izole edilmesinin yaratabileceği sonuçlar.
       AB için sorun, 15 üyeden biri olan Avusturya'da ırkçı veya Nazi eğilimli bir partinin ilk kez hükümette yer alması karşısında duyulan derin kaygı ve Viyana'ya karşı girişilen diplomatik müdahalenin yol açtığı tartışmalar...
       İlk bakışta, AB'nin Viyana'da daha Jörg Haider'in partisi yönetime gelmeden gösterdiği sert tepkinin lehindeki ve aleyhindeki argümanlarda bazı mantıklı noktalar bulunabilir. Aleyhteki görüş şu: Avusturya'da Özgürlük Partisi, seçimlerde başarılı oldu ve iktidara hak kazandı. Demokrasiye önem veren bir topluluk olarak, AB'nin henüz yönetimde denenmemiş olan bir partinin önünü kesmeye kalkışması doğru değil... Lehteki argüman da şöyle: AB demokratik bir camiadır ve üye ülkelerin belirli kriterlere riayet etmesini sağlamakla mükelleftir. AB'nin Nazi yanlısı bir partinin iktidara gelmesine karşı çıkması iç işlere müdahale sayılamaz...
       * * *
       AVRUPA'da Nazizm ve Faşizm konusunda mevcut trauma dikkate alındığında, böyle bir eğilim taşıyan bir partinin iktidara gelme olasılığına hem Avrupa ülkelerinin, hem de AB'nin ve diğer kuruluşların sert tepki göstermesini doğal karşılamak lazım.
       Haider ve yanlıları istedikleri kadar bunu Avusturya'nın iç işlerine müdahale olarak göstermeye çalışsınlar, gerçek şudur ki, günümüzde hele AB içinde yer alan ülkelerde, bu mantığa artık yer yoktur. AB'nin kriter ve kurallarına uymayı taahhüt eden her ülke, diğer ortaklarından ve Birliğin yönetiminden gelecek eleştirileri ve uyarıları dikkate almak zorundadır. Dolayısı ile, AB'nin bu olayda sesini yükseltmesine - 'iç işler' gibi eski kavramlarla - karşı çıkmak olanaksızdır.
       Ama buna karşılık Avusturya olayında AB'nin bu aşamadaki sert çıkışının ne ölçüde ilkelere uygun düştüğü ve ne kadar yararlı olabileceği tartışılabilir.
       Özgürlük Partisi, programı itibariyle bir Nazi partisi değil. Ama içinde bu eğilimde insanlar var muhakkak. Haider'in de geçmişte bu ideoloji lehindeki duygularını dile getirdiği malum. Ama kendisi bugün ortaya farklı bir imajla ve programla çıkıyor.
       Haider'in bir koalisyon içinde nasıl bir politika izleyeceği henüz tam belli olmadan AB'nin Viyana'daki rejimi yönlendirmeye yönelik girişimlerinin ne kadar yerinde olduğu şimdi AB'de de tartışılıyor. Bunu bir "erken uyarı" sayanlar olduğu gibi, "zamansız" (prematüre) bir müdahale olarak görenler de var.
       Mesele AB'nin, kendi ilke ve felsefesi doğrultusunda gereken uyarıları yapma hakkının ötesinde, bunun Avusturya'daki gibi karmaşık durumlarda, bu müdahaleleri ne zaman ve ne şekilde yapması gerektiğidir. Diğer bir deyişle, AB bu gibi hallerde olumsuzluğu önlemek için hemen müdahale etmeli mi, yoksa durum belli oluncaya kadar beklemeli mi?
       * * *
       BU olayın Türkiye'yi yakından ilgilendiren yönleri de var:
      
* Bu vesile ile, "iç işlere müdahale" mantığının artık geçerli sayılmadığı bir kez daha ortaya çıktı. AB adayı Türkiye'nin, bu gerçeğini iyi not etmesi ve gelebilecek tavsiye veya uyarılara karşı tepkileri böyle bir anlayışla değerlendirmesi gerek.
      
* AB, demokratik düzene ve kendi ilkelerine karşı aşırı sağcı bir partinin iktidara gelmesini resmen istemiyor. Bu durumda AB'nin Türkiye'de, gerçekte bu ilkelere karşı olan veya şiddete başvuran siyasal gruplara veya hareketlere karşı da bir tavır ortaya koyması gerekmez mi?
       Bu olay geliştikçe, sanıyoruz daha birçok ilginç ve ibret verici sonuçlar ortaya çıkacaktır...


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr