Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

KKTC’nin 26. kuruluş yıldönümünde Lefkoşa’da düzenlenen bir törende konuşan Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, şu çarpıcı ifadeyi kullandı: “Eğer birileri ‘ya Kıbrıs, ya AB’ diye düşünüyorsa, Türkiye’nin tercihi sonsuza kadar Kıbrıs Türklerinin yanında olacaktır. Bunu herkes iyi anlamalıdır.”
Bakan’ı böyle konuşmaya sevk eden nedir? Türkiye açısından böyle bir tercih noktasına mı geliniyor? “Birileri” ve “herkes” derken kimler kastediliyor?
Bize öyle geliyor ki, Bakan’ın vermek istediği mesajın üç ayrı adresi var:
Birincisi AB. Gerçi şu anda AB’nin Kıbrıs ile Türkiye arasında bir tercih yapma durumuyla karşılaştığı söylenemez. Ama Kıbrıs Rum kesimi AB üyeliğinin avantajını her fırsatta kullanmaya bakıyor.
Bu bağlamda aralık, kritik bir ay olacak. Türk limanlarının Rumlara açılması konusunda Ankara’nın daha önce verdiği sözü yerine getirmesi istenecek. Türkiye (son dakikada uygun bir formül bulunmadığı takdirde) bu koşula uymayacağını ilan etmiş durumda. O zaman AB ne yapacak? Üyelik müzakerelerine ara mı verecek veya askıya mı alacak?
Bütün işaretler böyle bir şey olmayacağını gösteriyor. Ama, Bakanın Lefkoşa’daki sözleri bir uyarı niteliğindedir. Yani AB’den olumsuz bir karar çıkması karşısında Ankara’nın tercihinin ne olacağının işaretini vermektedir.

Zor tercih
İkinci mesajın adresi ise Kıbrıs Türkleridir. Gerçi KKTC’de bugünkü hava farklı, ama 5 yıl önce Kıbrıs Türklerinin yüzde 65’inin Annan planı referandumunda “evet” dediğini unutmamak gerek.
Türk tarafının bu tutumunda başlıca faktör, “AB motivasyonu” idi. Yani, adanın tümünün AB üyesi olacağı ve böylece Türklerin de AB üyeliğinin avantajlarından yararlanacağı umudu idi.
Bu umut Rum tarafının yüzde 76 oranında “hayır” demesi yüzünden suya düştü. Bununla beraber, Kıbrıs Türkleri arasında, sağlanacak bir çözüm sayesinde AB’ye girmeyi halen de çok isteyen bir kitle var.
Aslında Cumhurbaşkanı M. A. Talat’ın da bütün çabaları bu hedefe yönelik. Ama çözüm derken belirlenen parametreler çerçevesinde bir anlaşmayı amaçlıyor tabii.
Bakan’ın sözleri daha çok, kendi deyişiyle, “Kıbrıs meselesini Türkiye’nin AB politikasının önüne koyanlara” yönelik.
Ama bu ifade aynı zamanda, Türkiye’nin yönlendirici, hatta belirleyici rolünü ve kendi ulusal çıkarlarının önceliğini ortaya koyuyor... Bir de, tercih noktasında, Türkiye’nin AB’den tereddütsüz vazgeçebileceği görüşünün hâkim olduğunu gösteriyor...

Doğrusu ve iyisi...
Nihayet üçüncü mesaj, Kıbrıs Rum Yönetimine. Yukarda belirttiğimiz gibi, Rum tarafı, AB’yi Türkiye’nin Birlik ile üyelik müzakerelerinde bir araç olarak kullanmaya çalışıyor. Bu özgüvenle Kıbrıs görüşmelerinde de uzlaşmaz davranıyor. Bakan’ın söylemek istediği şu: Eğer AB yolu ile Türkiye’yi köşeye sıkıştırmayı düşünüyorsanız, bilin ki, Türkiye AB’den vazgeçer, ama KKTC’den asla...
Umarız olaylar Türkiye’yi “ya Kıbrıs ya da AB” tercihini yapma noktasına getirmez.
Doğrusu ve herkes için en iyisi “hem Kıbrıs, hem AB”dir. Yani Kıbrıs’ta çözüm, AB ile tam üyelik...
Sanıyoruz Türk diplomasisinin hedefi bugün hâlâ budur.