Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı



BATI dünyası AKP'nin yerel seçimleri kazanmasını memnunlukla karşıladı. Yabancı başkentlerde şimdi Ankara'nın içeride siyasi ve ekonomik reform programına hız vereceği, dışta da Kıbrıs sorununun çözümü için cesur adımlar atacağı, AB ile bütünleşme çabalarını yoğunlaştıracağı umudu hakim...
Bunların hepsi iyi, ama dış politikada iki önemli meselenin AKP hükümetinin önünde "hem fırsat, hem risk" olarak durduğunu da unutmamak lazım.
Bu sorunlardan biri Kıbrıs, diğeri de AB ile ilişkiler.
AKP'nin seçimlerde kazandığı gücü koruması ve dışarıda takdir gören politikalarını sürdürebilmesi, bu iki hassas konudaki gelişmelere bağlı...
***
İSVİÇRE'deki Kıbrıs müzakereleri ile ilgili dün gelen haberler, Türkiye açısından sevindirici. Ama çetin pazarlıklar sona ermeden ve Annan planının son versiyonu kesinleşmeden, iyimser olmak doğru değil.
Türk tarafının daha New York'tan (hatta ondan önce Davos'tan) itibaren izlediği yeni atılımcı politika, etkisini hissettirmiştir. Annan planının her yeni baskısı Türk tarafının temel pozisyonuna daha da yaklaşmıştır. Nitekim "Annan - 4", Türk önerilerinin en önemlilerini dikkate almış görünüyor. O kadar ki, bu plan Rum - Yunan tarafını büyük düş kırıklığına uğratmış ve köşeye sıkıştırmıştır.
Umarız bugün Bürgenstock'tan gelecek haberler iki tarafın bir ortak metin üzerinde mutabık kaldığını müjdeler. Böyle hallerde tabii ki iki taraf da istediklerinin hepsini elde edemez. Bazı kazanımlara karşılık bazı ödünler de verir. Eğer anlaşma olacaksa, iki tarafın da bunu kendi kamuoylarına ve özellikle karşıtlarına kabul ettirmek hiç de kolay olmayacaktır.
Türkiye'de (ve KKTC'de) muhalefetin sert bir kampanyaya girişmesi ihtimali büyüktür. AKP'nin "bardağın dolu tarafını" göstermekte zorlanacağı kuşkusuz. Ne gariptir ki, anlaşma hükümet için popülaritesi bakımından bir "risk" oluşturabilir. Ama esas "fırsat" çözümdür, yoksa çözümsüzlük değil...
***
AB'den gelen son haberler, Türkiye'ye müzakere tarihinin verilebileceği umudunu artıracak nitelikte. Gerçi hala buna soğuk davranan, hatta karşı çıkan çevreler de var. Ama çoğu üye ülkenin "resmi" pozisyonu hiç bu kadar Türkiye'ye yakın olmamıştı. Umarız aralık zirvesinde bu tavır egemen olur ve beklenen karar çıkar.
Seçim sonucundan memnuniyet duyan AB ülkeleri, şimdi desteklerini sadece sözle değil, davranışları ile de kanıtlamak zorundadır. AB'nin başındakiler bu kez, "evet" dememenin, kaderini buna bağlamış olan hükümeti ne durumlara düşüreceğini, sonunda bunun Türkiye'nin politikasına da nasıl yansıyacağını şimdiden iyi hesaplamalıdır. Bu "fırsat"ın - tüm taraflar için - bir "risk"e dönüşmemesi de onların elindedir...