Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Kıbrıs görüşmelerinin ikinci turunun bitiminde Türk ve Rum tarafının paylaştığı tek görüş, şimdiye kadar çözüm yönünde herhangi bir ilerleme kaydedilmemiş olmasıdır!
Denktaş - Klerides görüşmelerini yakından izleyen BM ve diğer ilgili ülke temsilcilerinin de kanısı bu.
Şimdi umutlar, nisan ayı ortalarında yapılacak üçüncü turda...
Ocak ayında başlayan "yüz yüze görüşmeler"in ilk turunda tarafların pozisyonlarını ortaya koydukları, ikinci turda daha ayrıntılı olarak görüşlerini (yazılı olarak da) açıkladıkları ve tartıştıkları dikkate alınırsa, artık üçüncü turda "al - ver" esasına dayalı daha kapsamlı pazarlıkların yapılması gerekiyor.
Ancak şimdiye kadar konuşulanlara bakıldığında, açıkçası uzlaşma şansı hiç de parlak görünmüyor...
* * *
HER şey, iki tarafın da "olmazsa olmaz" saydığı ve ısrarla savunduğu temel pozisyonlarında düğümleniyor.
Türk tarafı çözümün mutlaka iki ayrı ve egemen varlığa dayanması şartını öne sürüyor. Denktaş son toplantıda, iki hafta önce Sırbistan ile Karadağ arasında varılan anlaşmayı örnek olarak gösterdi. Bu "model", var olan iki ayrı "devletin" kendi geniş özerkliklerini koruyarak "birlik" kurmasının pekala mümkün olduğunu gösteriyor.
Ancak Rum tarafı, Kıbrıs devletinin - iki özerk kesimliliğini kabul etmekle beraber - üniter yapısı üzerinde ısrarlı. Klerides Sırp - Karadağ gibi modellere ve iki ayrı unsurun eşit olarak bir araya gelmesi konseptine karşı çıkıyor.
İkinci turda tartışılan devletin anayasal yapısından toprak konusuna kadar çeşitli sorunlar, dönüp dolaşıp hep bu temel meseleye takıldı kaldı.
Üçüncü veya daha sonraki turlarda da eğer bu temel konuda mutabakata varılamazsa, sorunun diğer unsurları üzerinde topyekün bir uzlaşma (yani çözüm) sağlanamaz...
* * *
YENİ görüşme sürecinin başında haziran ayına kadar gözle görülür bir ilerleme olacağı umudu ile toplantıların o tarihe kadar devam etmesi planlanmıştı.
Haziran ayının telaffuz edilmesinin bir nedeni de, bu tarihten sonra, AB'nin Güney Kıbrıs'ı (yıl sonunda) üyeliğe kabul edip etmeyeceği konusundaki son kararını vermesi ile ilgilidir.
Son iki üç hafta zarfında Günter Verheugen başta olmak üzere AB yetkililerinin ve aralarında dönem başkanı İspanya dahil çeşitli AB ülkeleri liderlerinin yaptıkları konuşmalar, en azından şu anda, "çözüm olsun olmasın Kıbrıs'ın üyeliği"nin onaylanması eğiliminin ağır basmakta olduğunu gösteriyor.
* * *
EĞER bu olursa, böyle bir kararın nelere yol açabileceği artık herkesçe biliniyor.
Kuşkusuz AB'nin böyle bir tavrının ciddi "yan etkileri"nden biri de, Türkiye - AB ilişkilerinin nereye varacağı belli olmayan bir krize sürüklenmesi olur. Bu da şunu gösteriyor: Türkiye - AB müzakere sürecinin başlamasını belirleyecek tek konu, "Kopenhag kriterleri" sorunu değildir. Türkiye'nin bu yönde attığı adımlar (örneğin hafta içinde Meclis'in ikinci "uyum paketi"ni onaylaması gibi) üyelik müzakereleri yolunu açmak için çok önemli. Ama öyle anlaşılıyor ki, AB bu alanda yapılanları tatminkar saysa dahi, Kıbrıs sorunu bu yolda bir engel olarak ortaya çıkacaktır.
Yeter ki, AB Kıbrıs'la ilgili tavrını değiştirsin. Ancak bu da en azından şimdilik pek olası görünmüyor...