Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk siyasi liderleri Ankara’nın gündemini sürekli işgal eden iç politika sorunlarını yabancı ülkeleri ziyaretlerine de taşımaktan bir türlü kurtulamıyorlar.
Hemen belirtelim ki, bunda basınımızın da büyük payı var. Liderlerin dış seyahatlerini izleyen gazeteciler genelde bu gezi ortamını güncel iç politika meseleleri üzerinde soru sormak için bir fırsat olarak kullanıyorlar. Liderler de çoğu zaman bu soruları yanıtlayarak, ta binlerce kilometre öteden, Ankara’daki polemiklere katılmaktan kendilerini alamıyorlar.
Açıkçası, bu artık bir alışkanlık haline geldi. Geçmişte rahmetli Turgut Özal bu alışkanlığa son vermeyi denemişti. Bir keresinde benim de katıldığım bir Asya gezisinde, iç politika hakkında sorular sorulduğunda, “Lütfen sadece bu ziyaretimizle ilgili sorular sorun” şeklinde bir uyarıda bulunmuştu. Gerçekten görüldü ki bu gibi ziyaretlerde iç politikadan başka konuşulacak ve Türk kamuoyunu ilgilendirecek çok konu var...

Ne kadar tanıyoruz?
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Hindistan ziyareti birçok bakımdan büyük önem taşıyor. Ama bakıyoruz, bu gezide de medyaya yansıyan haberler iç politika ağırlıklı...
Oysa bu bir Türk Cumhurbaşkanı’nın bu ülkeye 15 yıldan beri yaptığı ilk resmi ziyaret ve Türk dış politikasının çok boyutlu yeni yönelimi çerçevesindeki anlamlı bir açılımı... Üstelik Hindistan dünya politikasında giderek ağırlığı hissedilen bir küresel aktör, ayrıca ekonomi dünyasının yükselen yeni bir yıldızı... Siyasal ekonomik ve sosyal alanlarda özellikle gelişme halindeki tüm ülkeler için örnek oluşturan bir model ülke...
Türkiye bugünkü Hindistan’ı ne kadar tanıyor? Açıkçası pek az. Bunda belki Hindistan’ın da kendisini tanıtmakta fazla bir çaba harcamamasının rolü var. Geçmiş yıllarda Türkiye’deki Hintli diplomatların bu yönde çok daha faal olduklarını hatırlıyoruz...
Ama Türkiye’nin dış dünyaya açıldığı bir dönemde Hindistan’ı -Cumhurbaşkanı’nın deyişiyle- “yeniden keşfetmesi” çok mühim. Bu sadece Türk diplomasisinin değil, Türk işadamlarının, akademisyenlerinin, sivil toplum kuruluşlarının gayretleriyle olur. Gül’ün ziyareti bu bakımdan bir fırsat olarak değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin Hindistan’la ticaretini (halen sadece 3 milyar dolardan ibaret) artırmanın dışında, bilim ve teknoloji başta olmak üzere çeşitli alanlarda yakın bir işbirliği kurmakta büyük menfaati var.
Bunun için de önce “günümüzün Hindistan” ‘ını yakından tanımamız, “yeniden” keşfetmemiz gerek. Çünkü bugünkü Hindistan, 20-30 yıl öncekinden çok farklı, çok daha ileri bir ülke...

Nasıl değişti?
İlk bakışta Hindistan’ın geçmişteki geri kalmışlığının, yoksulluğunun ve sefilliğin canlı izlerini görmek mümkün. Nüfusun (1.2 milyar) yüzde 80’i hâlâ günde 2 doların altında bir gelire sahip. Ama eskiden açlıktan ölenler çoktu (1970’lerdeki bir gezimizde Kalküta’da çöpçülerin sabahları sokakta ceset topladıklarını görmüştük)...
Son yıllarda Hindistan göz kamaştırıcı bir kalkınma hızı gösterdi. (Çin gibi). Geleneksel tarımın yanı sıra, endüstri ve özellikle hizmet sektörüne el attı. Bugün Hindistan dünyanın en ileri iletişim teknolojisine sahip ülkeler arasında yer alıyor. Nükleer alanın dışında uzayda da (ayın yörüngesine gönderdiği araçla) başarılı...
Ama bizce Hindistan’ın başkalarına örnek olacak en önemli yanı, ırk, din, mezhep, dil, kültür, farklarına ve 27 eyaletin yer aldığı geniş topraklarına (3.2 milyon kilometrekare) rağmen, ulusal birliğini koruyabilmesidir. Hindistan’ın asıl başarısı ulusal niteliklerini, demokrasi ve laiklik temelinde canlı tutabilmesidir.
Bütün bu özellikleriyle Hindistan gerçekten “yeniden”, doğru dürüst keşfedilmeye değer...