Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

       AB Komisyonu'nun Türkiye'yi fiilen adaylar arasına alan "jest"inin yarattığı heyecan sönmeye yüz tutuyor gibi...
       Önceki akşam yerli ve yabancı bir grup gazeteci ile sohbet eden AB'nin Ankara temsilcisi Karen Fogg'un deyişi ile, böyle giderse raporun yaktığı "ufak ateş"in küllenmesi olasılığı var.
       Neden?
       Bir neden, Türk hükümetinin bu konuda kesin bir tavır ortaya koymaması. Yabancı diplomatlar, Ankara'nın stratejisini anlamakta zorluk çekiyorlar. Bakanların beyanları birbirini tutmuyor. Başbakan ise bu konuda bir şey söylemiyor!.. Yani Komisyon'un sergilediği son tavırdan sonra, Türkiye'nin nasıl hareket edeceği belli değil.
       Bir başka neden de, Türkiye'nin adaylığın gerektirdiği işleri yapmak konusunda bir irade, bir hareketlilik göstermemesi. Gene Büyükelçi Fogg'un deyişi ile, "adaylığın ciddi bir iş" olduğu, bunun ekonomik ve siyasal alanda sistemli bir çalışma gerektirdiği Türkiye'de henüz tam anlaşılmış değil... Oysa diğer 11 aday, bu yönde yoğun bir faaliyet içinde. Peşpeşe yasalar çıkartıyorlar, AB'nin ("aquis" denilen) mevcut kurallarına ve kriterlerine uymak için bir dizi önlem alıyorlar. Türkiye'de ise bu tür konular ne hükümetin, ne Meclis'in, ne de partilerin gündeminde...
       Türkiye skandallarla, iç siyaset sorunları ile kalkıyor, onlarla yatıyor. Bu hayhuy içinde, AB Komisyonu'nun bir "jest"i birdenbire heyecan ve beklentiler yaratıyor; ama ardından bir şey yapılmıyor ve konu gene geri plana kayıveriyor...
       * * *
       KUŞKUSUZ Komisyon'un Türkiye'yi fiilen aday sayması ile iş bitmiyor. Adaylığın AB'nin karar mekanizması tarafından resmen tescil edilip edilmeyeceği dahi henüz bilinmiyor. Bu, önümüzdeki ay, Dışişleri Bakanları Konseyi'nin toplantısında ve hükümet başkanlarının Viyana zirvesinde belli olacak. Bunun bir işareti de, haftaya Cumhurbaşkanı Demirel'in AB'nin dönem başkanı olan Avusturya'ya yapacağı ilk resmi ziyareti sırasında da alınacak.
       Ama esas mesele, sadece adaylığın tescili değil. Türkiye'de siyasette ve ekonomide - aslında Türk halkının arzuladığı - atılımlar gerçekleşmeden, şimdiden bu yönde ilk adımlar atılmadan, "adaylık" lafının telaffuz edilmesi, fazla bir şey değiştirmez. Aynı şekilde, AB'nin mali yardım gibi konularda taahhütlerini yerine getirmeden, Türkiye'ye eşit şans tanımadan, onu sadece adaylar listesine dahil etmesinin de fazla pratik bir değeri olamaz.
       O halde Türkiye'nin bir yandan AB'yi kendi yükümlülüklerini yerine getirmesini sağlamaya uğraşırken, diğer yandan adaylığın ve ilerdeki üyeliğin gerektirdiği uyum çalışmalarını yoğun biçimde sürdürmesi gerekir. Oysa bu ikinci alanda bir hareket yok.
       İstanbul'da yapılan "Dünya Ekonomik Forum" toplantısında uluslararası iş camiasının önde gelen şahsiyetlerinin Türkiye'ye verdiği mesaj da bu yönde idi. Forum Başkanı Klaus Schwab'ın söyledikleri dikkate alınmaya değer: "AB'nin şimdi Türkiye'yi aday saymasının yarattığı fırsattan yararlanmanız gerek. Bunun için önce evinizi düzene sokmalısınız... Özel sektör iyi çalışıyor ve AB standartlarına giderek yaklaşıyor. Ama siyasi alanda ve kamu sektöründe fazla bir gelişme yok... Tabii mesele sadece insan hakları sicilinin düzeltilmesinden de ibaret değil. Enflasyondan tarıma kadar çeşitli alanlarda yapılacak çok şey var. İngilizce deyişi ile 'şeytan ayrıntıda'dır. Yani zorluk spesifik konularda reformları gerçekleştirmektir"...
       Yöneticiler şu sırada bunları ne kadar düşünüyor acaba?





Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr