Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen hafta İstanbul Politikalar Merkezi adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği “İran’ın Nükleer Programı” başlıklı konferansta uzmanların vardığı sonuçlardan biri şuydu: İran son yıllarda yaptığı çalışmalar sayesinde, ilerde bir atom bombası üretebilecek “nükleer yeteneğe” sahip olma noktasına giderek yaklaşıyor. Ancak İran’ın o aşamada dahi, bir nükleer silah üretmesi ve hele bunu kullanmaya yeltenmesi olasılığı çok zayıf...
İran’ın nükleer çalışmalarını çok yakından izleyen ve bu konuda hükümetinin de danışmanlığını yapan bir Avrupalı uzman (isminin açıklanmaması kaydıyla) şöyle konuştu: “Bütün tespitlerimiz, İran’ın istediği takdirde bir nükleer silah üretmeye yarayan teknolojiyi geliştirmekte olduğunu gösteriyor. Ama bence İran nükleer silah denemesi yapmayacak, böyle bir silah da imal etmeyecek. Halihazırda İran, “nükleer belirsizliği” araç olarak kullanarak dünyayı şaşırtmayı ve merak içinde bırakmayı yeğliyor. Bomba üretecek kapasiteye sahip olduğu zaman da, bunu bir siyasi kart olarak kullanacak. Tahran’daki rejimin stratejik amacı budur”...
Diğer birçok uzmanın da katıldığı görüşe göre, İran bu sayede hem bir “caydırıcılık” gücü kazanmış olacak, hem de özellikle bölgede büyük bir nüfuz elde edecek...

Nasıl “angaje” edilir?
Konferansta geniş mutabakat sağlanan diğer bir husus da, İran’ın atom silahı üretecek duruma gelmesini önlemek için en iyi yolun, onu büsbütün kışkırtacak yaptırım, baskı gibi politikalar uygulamak yerine, kendisini “angaje etmek” ve müzakereleri sürdürerek onu etkilemeye çalışmaktır.
Bu şimdiye kadar uluslararası topluluğun da benimsediği bir stratejidir. Ancak İran’ın, yapılan çeşitli önerileri reddetmesi, meydan okuyan bir tavır takınması, bu konudaki umutları kırıyor, özellikle ABD’nin ve bazı müttefiklerinin sabrını tüketiyor.
Nitekim Washington’un Ahmedinecad yönetimine verdiği süre (deadline) önümüzdeki hafta bitiyor. Sonra ne olacak? Eğer Tahran’dan son dakikada yeni bir işaret gelmezse, ABD, BM Güvenlik Konseyi’nden yeni ağır yaptırımlar için bir karar çıkartmaya çalışacak.
Böyle bir karar çıkartmanın kolay olmayacağı açık. Özellikle Çin buna taraftar değil. Konu, Güvenlik Konseyi üyesi olarak Türkiye’yi de son derece zor duruma düşürecek.
Kaldı ki, gene konferansta belirtildiği gibi, yaptırım politikası, Tahran’daki rejimi, giriştiği “nükleer serüven”den vazgeçirtmeyecek.

Sonuç ne olur?
Dünkü “New York Times”ta çıkan bir yazıda, olası bir yaptırım uygulamasının sadece Ahmedinecad yönetiminin değil, aynı zamanda İran’daki “devrim muhafızları” gibi radikal grupların işine yarayacağı belirtiliyor. Gazeteye demeç veren uzmanlara göre, böyle bir durumda, zaten bir süredir muhalifleri saf dışı etmeye çalışan sertlik yanlısı güçler, devlet kontrolünü tamamen ellerine geçirebilecek.
Oysa Ayetullah Hüseyin Ali Muntazari’nin ölümünden sonra İran’da demokrasi hareketi yeniden sokaklara dökülmeye, muhalefet boy göstermeye başladı.
Ahmedinecad’ın bu hareketi bastırmaya uğraştığı bir noktada, aslında halkı daha büyük sıkıntıya sokacak olan yeni yaptırımlar ve baskılar, olsa olsa rejimin daha sertleşmesine ve nükleer krizin de daha derinleşmesine yol açacaktır.