Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Yıllarca süren krizden ve pek çok çabadan sonra, İran’la nihayet bir anlaşmaya varılması, son zamanlarda uluslararası diplomaside kaydedilen en önemli başarılardan biri.
Gerçi İran’ın nükleer programını kontrol altına almayı -daha açık bir ifade ile İran’ın atom bombası yapmasını önlemeyi- amaçlayan bu anlaşma “geçici” olarak nitelendiriliyor. Bu bir nevi “ön mutabakat”tır. Ama “5+1” grubu ile İran’ın Cenevre’de imzaladığı bu metin, önümüzdeki aylarda müzakere edilecek esas anlaşmanın temelini oluşturuyor.
Daha da önemlisi, bu mutabakat Batılılar başta olmak üzere uluslararası camia ile İran arasında yeni bir yakınlaşma sürecini başlatıyor.
Bu sürecin gelişmesi ve taraflar arasında güvenin oluşması, bu ön anlaşmadaki şartların harfiyen yerine getirilmesine bağlı. Bunda tabii en büyük sorumluluk İran’a düşüyor.

İhtiyatlı iyimserlik
İran’la ilk kez nükleer alandaki uyuşmazlığı giderecek bir anlaşmaya varılmasının yarattığı iyimserliğe rağmen, yeni sürecin ilk aşamasındaki güçlükleri dikkate alarak, ihtiyatı elden bırakmamakta yarar vardır.
Bu mutabakata varılmasında kuşkusuz Tahran’daki yönetim değişikliğinin ve halen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin iş başında olmasının büyük rolü var. Ama İran basınına da yansıdığı gibi, İran’daki radikal unsurlar veya Ruhani’ye muhalif çevreler, bu sonuçtan hiç de memnun değiller. Ancak bunların Ruhani’nin izlediği politikayı engellemeleri mümkün değil. Hele bu politikanın Ayetullah Hamaney’in desteğine sahip olduğu bir ortamda...
ABD’de de bu anlaşmayı beğenmeyenler var. Bunlar Kongre’de örneğin İran’a karşı yaptırımlar konusunda zorluklar çıkarabilir. Kaldı ki Başkan Obama için esas zorluk, Ortadoğu’daki müttefiklerinden geliyor. Cenevre anlaşmasına en büyük itiraz İsrail‘den geliyor. Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri de benzer itirazlarda bulunuyorlar.
İsrail öteden beri İran’ın nükleer programının nükleer silah üretmeye yönelik olduğunu öne sürüyor ve İran liderlerinin sık sık İsrail’in yok edilmesi tehdidinde bulunmasını gerekçe göstererek bu faaliyeti, kendi varlığına ve güvenliğine karşı potansiyel bir tehlike olarak kabul ediyor.
Netanyahu hükümeti Cenevre anlaşmasını dahi bu yüzden “tarihi bir hata” olarak nitelendiriyor ve İsrail’in kendisini buna bağlı saymayacağını söylüyor.

Güvenlik ve güven
Bu, İsrail’in “askeri opsiyonu” saklı tuttuğu anlamına gelir. Ne var ki, İsrailli analistler dahi, yeni durum karşısında İsrail’in tek başına (ve ABD’ye rağmen) böyle bir maceraya girişeceğine pek ihtimal vermiyorlar.
Suudi Arabistan ve Arap Emirlikleri’nin bu konuda İsrail ile aynı çizgide yer almaları ilginç. Onlar da İran’ın bölgede özellikle Şii güçlerini de kullanmasından rahatsız. İran’ın nükleer silah üretmesi halinde Suudilerin de bir şekilde aynı silaha sahip olmaya çalışacakları hep söylenmiştir.
Cenevre anlaşması şimdiki şekliyle İsrail gibi Suudilerin ve Arap Emirlikleri’nin korkularını yatıştırmış değil. Bu coğrafyadaki Şii-Sünni rekabeti ve sürtüşmesi devam ettikçe, karşılıklı güvenin kurulması zor.

Türkiye açısından...
Türkiye, Cenevre anlaşmasını memnunlukla karşılayan ülkeler arasında. Bu doğal bir tepki, çünkü Ankara öteden beri İran krizinin müzakere yolu ile halledilmesinden yana. Türkiye 2010’da Brezilya ile birlikte bu yönde faal bir diplomasi yürütmüş ve bu Tahran anlaşması adıyla bir taslağın ortaya çıkmasına yol açmıştır. Ne var ki o zaman ABD bu mutabakatı beğenmemiş ve Güvenlik Konseyi’nde vetolamıştı.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun deyişiyle, bu “kaçırılan bir fırsattı”. Eğer o zaman bu anlaşma kabul edilseydi İran’ın uranyumu yüzde 20 oranında zenginleştirmesi önlenmiş olacaktı...
Türkiye açısından geç de olsa şimdi İran’la bir anlaşmaya varılması olumlu bir gelişme. Bu, Türkiye’nin Tahran ile ilişkilerini daha rahat bir şekilde geliştirmesine imkân verecek. Zaten Ruhani yönetimiyle iyi bir diyalog kurulmuş durumda.
Ekonomik alanda da anlaşma uyarınca yaptırımların hafifletilmesi, Türkiye’nin İran’la ticaretini geliştirmesine ve Ankara üzerindeki baskıların da kalkmasına yol açacaktır.
Hükümet, bir kısım Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerinin bozulduğu bir sırada, İran’la yakınlaşarak yeni dengeler sağlamakta yarar görecektir.