Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Türkiye’nin önayak olduğu bölgesel toplantının Irak’a yönelik mesajları somut bir sonuç verecek mi?
Keşke verse; ama herhalde kimse Saddam Hüseyin’in "komşularımız, kardeşlerimiz iyiliğimizi istiyor, doğruyu söylüyor; dolayısı ile biz de dedikleri gibi hareket edeceğiz" gibi bir karşılık vermesini (hatta böyle düşünmesini) beklemiyordur herhalde...
Tıpkı, İstanbul’daki toplantıdan çıkan ABD’ye yönelik "örtülü" mesaja, Başkan Bush’un da "hakları var, savaş felaket olur, biz bu işi Güvenlik Konseyi’ne bırakalım" demesini (veya böyle düşünmesini) bekleyemeyeceği gibi...
O halde, "altılar"ın toplantısı neye yaradı? Bu tamamen boş bir çaba mı idi?
Hemen belirtelim ki, uluslararası anlaşmazlıklara (özellikle savaş tehlikesinin ağır bastığı hallerde) çözüm arayışlarının mutlaka anında somut sonuç vermesi hiçbir zaman beklenmez. Önemli olan barışçı çabaların en geniş katılımla yoğun biçimde, sonuna kadar sürdürülmesidir. "Başarı garantisi olmadan yola çıkılmaz" anlayışı hakim olsaydı, kimse en ufak bir diplomatik girişimde bulunmak cesaretini göstermezdi...
***
BÖLGESEL girişimin lehine kaydedilecek birçok "artı" var: Farklı yapılara, çıkarlara ve görüşlere sahip 6 Ortadoğu ülkesinin ortak bir amaç için ilk kez bir araya gelmesi çok önemli. Başbakanlık Başdanışmanı Prof. Ahmet Davutoğlu’nun deyişi ile bu ülkeler bu sefer "bunalım üreten değil, bunalım çözen" bir pozisyon alarak kolektif bir siyasi irade sergilediler.
Ortak deklarasyonda da belirtildiği gibi bu girişim yeni bir "süreç" başlatıyor. Yani bu ülkeler bundan böyle Irak (ve belki de diğer bölgesel sorunlar üzerinde) sürekli temas ve danışma halinde olacaklar, seslerini birlikte duyurmaya çalışacaklar.
***
İSTANBUL toplantısında, Irak’a yönelik çağrının, ortak deklarasyonla yapılması ile yetinildi. Bunun Bağdat ile direkt temas yolu ile, (veya en azından Saddam’a bir mektupla) yerine getirilmesi belki daha etkili olurdu.
Bildirgede, Saddam yönetiminin kitle imha silahlarına ilişkin denetim konusunda, Güvenlik Konseyi’nin kararına uygun şekilde, daha aktif işbirliği yapması isteniyor. Irak’la ilgili bölümdeki en önemli talep bu. Çünkü ABD, Saddam’ı bu konuda yalan söylemekle, gerçekleri gizlemekle suçluyor ve hatta bunu bir savaş nedeni sayıyor.
Saddam ise, Irak’ın bu tür silahlara sahip olmadığını, BM denetçilerine kapılarını açtığını, ama onların da bir şey bulamadığını ve dolayısı ile Bush’un bunu Irak’a (başka nedenlerden) saldırmak için bahane olarak kullandığını öne sürüyor...
Bu durumda İstanbul’daki ortak deklarasyonda Saddam’a yapılan "sen elindeki kitle imha silahları yetenekleri konusunda BM denetçileri ile daha aktif işbirliği yap" çağrısının ne etkisi olabilir? Zaten böyle bir işbirliği yaptığını savunan Saddam’ın şimdi ne yapması beklenir?
***
KISACASI, bölgesel girişim fikri yerinde idi ve bölge ülkelerini bir araya getirmesi açısından yararlı olmuştur. Ama bunun Saddam’ı ve bir o kadar da - savaş için adeta geri saymaya başlayan - Bush’u inadından vazgeçireceği çok kuşkuludur.
Bir önemli soru da şudur: Kriz vahimleştiği ve savaş kaçınılmaz hale geldiği takdirde, "altılar"ın İstanbul’da sergiledikleri birlikteliği ve "bölgesel girişim" sürecini devam ettirmeleri mümkün olacak mı?