Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

ÖNÜMÜZDEKİ 24 saat içinde beklenmedik bir pürüz çıkmadığı takdirde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, milli maç vesilesiyle Erivan gezisini gerçekleştireceği artık kesin görünüyor.
Daha açık bir deyişle, Çankaya -ve hükümet- Ermenistan Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın bir süre önce bu konuda yaptığı daveti kabul etme kararını almış durumda.
Ancak bunun tam olarak kesinleşmesi ve resmen ilan edilmesi için, maçın yapılacağı 6 Eylül tarihine yakın bir günün gelmesi ve bu arada son hazırlıkların tamamlanması bekleniyor.
Bu bağlamda Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Ünal Çeviköz bugün Erivan’da olacak ve üst düzey Ermeni yetkilileriyle gerek güvenlik ve protokol, gerekse de Gül ile Sarkisyan arasında yapılacak görüşmelerin çerçevesiyle ilgili temaslar yapacak.
Aslında bu gezinin güvenlik boyutu, her şeyin üstünde bir önem taşıyor. On binlerce kişinin böyle bir maç için stadyumda toplandığı bir ortamda, birkaç fanatik milliyetçinin girişebileceği provokasyon, bir felakete yol açabilir. Böyle bir olasılığın önlenmesi için gereken psikolojik havanın önceden oluşturulması ve olağanüstü güvenlik önlemlerinin alınması şart. Bunda en büyük sorumluluk ev sahipliği yapan tarafa düşüyor.

Hem sembolik hem stratejik
Bu maç iki ülke arasında kesik olan ilişkilerin canlandırılması için, tarihi bir fırsat oluşturuyor. Sarkisyan seçildikten kısa bir süre sonra bu fırsatı değerlendirip Gül’ü Erivan’a “maçı seyretmek” için davet etmekle cesur bir adım atmıştı. Şimdi Gül de, buna “icabet etmekle” aynı cesareti göstermiş olacak.
İki liderin tribünde yan yana görünmesi, kuşkusuz sembolik bir jest. Ancak, bu aynı zamanda stratejik bir açılım.
Beklenen odur ki, -olaysız, dostane gerçekleşmesi kaydıyla- bu “jest”, iki ülke arasındaki temaslarda yeni bir “süreç” başlatacak, bu da -ilk temaslarda ortak bir zemin bulunduğu takdirde- ilişkilerin normalleştirilmesi ve sorunların çözümlenmesi yolunu açacak...
Aslında iki ülke arasında diplomatik ilişkiler bulunmamakla beraber, Cumhurbaşkanı Gül’ün (daha önce Dışişleri Bakanı olarak da) ve diğer üst düzey yetkililerin çeşitli vesilelerle bir araya gelip görüştükleri biliniyor. Ayrıca iki komşu ülke arasında ticaretten kültüre kadar dolaylı ilişkiler devam ediyor.
Ancak, Türkiye açısından, Ermenistan’ın soykırım iddiaları ve Türkiye’nin sınırlarıyla ilgili olumsuz tavrı, ayrıca Azerbaycan’dan koparılmak istenen Dağlık Karabağ bölgesini işgal altında tutmaktaki ısrarı, ikili ilişkilerin normal düzeye getirilmesine engel olmuştur.

Konuşmadan olmuyor
Şimdi Gül’ün, henüz bu anlaşmazlıklar çözümlenmeden, Ermenistan iddia ve taleplerinden vazgeçmeden, bu maça gitmesini eleştirenler var. Oysa bu amaca varılması, yani sorunların halledilmesi için, tarafların oturup konuşması gerekir. Bunca yıldır bu anlaşmazlıklar sürüyor. Bunlar diyalog kurulmadan, müzakere edilmeden çözümlenebilseydi hâlâ gündemde kalır mıydı?
Türkiye’nin Ermenistan’la temasa geçmesi, sanıldığının aksine, Azerbaycan’ın aleyhinde değil, lehindedir. Çünkü Türk diplomasisi -hele şimdiki Kafkas krizi sırasında- Azerilerin davasını çok daha etkin biçimde savunmak ve Erivan’ı etkilemek olanağına sahip.
Bu bakımdan Gül’ün Erivan’a gitmesi, ikili ve bölgesel sorunların çözümlenmesi için bir şans olarak görülmelidir.
Ancak hemen şunu da vurgulamak gerek: Maç vesilesiyle gerçekleşecek Gül-Sarkisyan buluşmasından hemen somut ve göz kamaştırıcı sonuçlar beklememeli. Eğer bu jest, yeni bir süreç başlatabilecekse, bu dahi bir başarı sayılacaktır.