Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

PKK’nın Aktütün Sınır Karakolu’na karşı giriştiği menfur saldırının zamanlaması ve amaçları hakkında çeşitli tahminler yapılabilir, ancak konunun üzerinde durulması gereken bir de dış boyutu var.
Bu saldırının terörle mücadelede ABD ile özellikle istihbarat alanında işbirliğinin yapıldığı, Bağdat’taki merkezi Irak hükümetiyle yakınlaşma sağlandığı ve Kuzey Irak’taki yerel yönetimle yeni bir açılıma gidildiği bir ortamda düzenlenmiş olması, düşündürücüdür.
PKK’nın son terör eylemiyle güttüğü hedeflerden birinin de bu işbirliğine ve TSK’nın operasyonlarına rağmen Kuzey Irak’ta varlığını sürdürebildiğini göstermek, aynı zamanda da Türkiye ile ABD’yi ve Irak’ı karşı karşıya getirmek olduğu apaçık.
Oysa Türkiye, Kuzey Irak’ın PKK saldırıları için bir sıçrama tahtası olmamasını sağlamak için son yıllarda çok çaba harcamış ve bu yönde belirli bir mesafe kat etmiş görünüyordu. Nitekim kurulan diplomatik altyapı sayesinde, TSK sınır ötesi operasyonlarını rahatlıkla sürdürmüş, uluslararası camia da buna destek vermiştir.
Son saldırı, ABD ile işbirliğinin ve Irak’la yakınlaşmanın Kuzey Irak’tan terör tehdidini neden önleyemediği ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için daha neler yapmak gerektiği sorusunu gündeme getiriyor.

Siyasi boyut

Sorunun bu boyutu ABD işgal güçlerinin Kuzey Irak’ı ve özellikle PKK’nın gizlendiği dağlık sınır bölgesini kontrol edecek durumda olmaması, merkezi Irak hükümetinin buralarda otoritesini kuramaması ve nihayet yerel Kürt yönetiminin de esasen böyle bir işbirliğine istekli olmamasıyla ilintili.
Gerçi bu üç ilgili tarafın da fiilen tam desteği sağlansaydı dahi, PKK terörü son bulmayabilirdi, ama o takdirde teröristlerin bölgede üslenmesi ve bu tür saldırılar düzenlemesi çok zorlaşırdı.
ABD’nin daha aktif desteğiyle Irak merkezi hükümetinin ve özellikle bölgesel Kürt yönetiminin bunu sağlaması için Türkiye daha ne yapabilir?
Ankara, diplomatik ve siyasi yollardan bunu sağlamak çabasındadır. Saldırıdan hemen sonra Türk diplomasisi birtakım girişimlerde bulunmuştur. Ancak bu çabalar, Irak ve yerel Kürt makamlarının sınır boyu etkin bir denetleme sistemi kurmasına yol açabilecek mi? Onlar böyle bir irade ve güç gösterebilecek mi?
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal dün NTV’deki söyleşide, diplomatik çabalara öncelik verilmesi gerektiğini, ancak bu girişimlerin “çok ciddi ve etkin” biçimde yapılmasının da şart olduğunu belirtti.
Kuşkusuz Türkiye elindeki olanakları ve kozları iyi kullanarak bu çabaları sürdürmeli; ama bunun, PKK’nın Kuzey Irak’tan tamamen bertaraf edilmesini sağlayıp sağlamayacağı sorulmaya değer. Pratikte bu denetimin, daha çok yerel makamların aktif desteğiyle gerçekleşebileceği de unutulmamalı...

Askeri önlem

PKK tehdidini bertaraf etmek için, öne sürülen yöntemlerden biri de, sınır ötesinde genişçe bir güvenlik şeridi veya bir tampon bölge kurmaktır. Baykal da dün, eğer bu geçen kış Kuzey Irak’a karşı yapılan kara harekâtı kısa kesilmeseydi, son saldırının önlenebileceğini söyledi.
Daha uzun süreli bir tampon bölge kurmak, Genelkurmay 2. Başkanı Org. Hasan Iğsız’ın da deyişiyle “kolay değil”. Her şeyden önce askeri bakımdan bunun gerçekleşmesinin zorlukları var. Ayrıca bunun hem Irak’la ilişkiler, hem uluslararası destek açısından siyasal ve diplomatik sonuçlarını da iyice hesaplamak gerek.
Terör sorununun dış boyutuyla ilgili adımlar atılırken teröristlerin tuzaklarına düşmemeye özellikle özen gösterilmelidir.