Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


       Başbakan Bülent Ecevit önceki günkü bir demecinde, Ortadoğu krizinden söz ederken, eğer dış güçler müdahale etmeyip tarafları kendi sorunları ile baş başa bıraksalardı, çözümün daha rahat sağlanabileceğini öne sürdü.
       Başbakan daha önce Ege anlaşmazlığı, Kıbrıs sorunu ve Balkanlar'daki sürtüşmeler için de aynı görüşü savunmuştu.
       Yani Ecevit'e göre, başta ABD olmak üzere yabancı devletler ve uluslararası kuruluşlar, sözü geçen uyuşmazlıklara karışmazlarsa, meseleler direkt ilgili taraflarca daha kolay çözümlenebilir. Oysa dış güçlerin müdahaleleri, kendi çıkarları ve tutumları da işin içine, sorunları daha karışık ve içinden çıkılamaz hale getiriyor...
       * * *
       Bazı hallerde dış güçlerin müdahalelerinin ve baskılarının ters sonuçlara yol açtığı doğrudur. Ancak bu tür girişimlerin çoğu zaman, bölgesel sürtüşmeleri veya çatışmaları frenlediğini ya da durdurduğunu da kabul etmek lazım.
       Bunun örnekleri Balkanlar'da açıkça görüldü. Eğer Batılı ülkeler - ve özellikle ABD - müdahale etmeseydi, herhalde Bosna'da ve Kosova'da kanlı olayları durdurmak ve - ideal olmamakla beraber en azından geçiş dönemi sağlayan - bir çözüm şekli bulmak mümkün olmayacaktı.
       Eğer bu dış müdahaleler olmasa idi, herhalde daha çok kan akacak ve anlaşmazlık daha da büyüyecek ve yaygınlaşacaktı.
       Kuşkusuz tarafların, dış güçlerin karışmasına ve bulaşmasına gerek kalmadan, anlaşmazlıklarını kendi aralarında halletmesi, çok iyi olur. Keşke bunu sağlayacak güçlü liderlik, uzlaşma isteği ve olgunluk olsa. Ama yok işte.
       Bu gibi durumlarda tarafları kendi hallerine bırakmak, anlaşmazlıkları bizzat çözümlemeleri yönünde bir katkıda bulunmadığı gibi, bölgede barış ve istikrarı da büsbütün tehlikeye düşürür. Diğer bir deyişle, günümüzde, "bırakın dövüşsünler, bırakın birbirlerini haklasınlar ve sonunda kendi çözümlerini kendileri bulsunlar düşüncesi kabul edilemez...
       * * *
       ORTADOĞU anlaşmazlığında ABD'nin açık müdahalede bulunduğu ve olaylara kendi görüşü doğrultusunda yön verdiği bir gerçek. Camp David girişimi, tamamen Clinton yönetiminin eseridir. Bu inisiyatifin sonuç vermediği ortadadır. Hatta bazı analistlere göre, Camp David süreci ile başlayan zorlamalar, baskılar, bugünkü çatışmalara ve kritik duruma neden olmuştur. Bugün Washington hala baskılarını sürdürerek sonuç almayı (yani barış sürecini başlatmayı) umuyor. Ama şu ana kadar bu politikanın yarardan çok zararı görülmüştür...
       Kuşkusuz taraflar - yani ön planda İsrail ile Filistinliler - ABD'nin veya bir başka "yabancı güç"ün müdahalesine gerek kalmadan, kendi aralarında anlaşabilselerdi, harika olurdu ama ne yazık ki anlaşamıyorlar ve savaşmayı (adı savaş olmamakla beraber) tercih ediyorlar.
       Demek ki, dış müdahaleleri önlemenin yolu, tarafların kendi uyuşmazlıklarına çözüm bulmaları ve özellikle kanlı çatışmaları bizzat durdurmalarıdır. Taraflar bunu yapmadıkları zaman (hele hassas bölgelerde) yabancı güçlerin bu işe karışmasına adeta davetiye çıkarmış olurlar.
       Durum bu noktaya geldiğinde, çözümsüzlüğün veya çatışmaların devamının tüm sorumluluğunu, müdahalede bulunan devletlere veya uluslararası kuruluşlara yüklemek haksızlık olur.
       Bu gibi hallerde - örneğin şimdi Ortadoğu bunalımında - sorulacak soru şudur: Eğer dıştan müdahaleler olmasaydı, taraflar kendi aralarında anlaşabilecekler miydi? Ve bugün dış güçler ellerini bu işten çekseler, kanlı çatışmalar kendiliğinden son bulacak mı?..


Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr