Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Geçen pazar günkü seçimlerin sonucu üzerine Belçika’nın bölünmesi olasılığından söz edilmesi, akla ister istemez Kıbrıs sorununu getiriyor.
İnsan şu soruyu sormadan edemiyor: Belçika gibi 180 yıllık bir devlet 10,5 milyon nüfusunu oluşturan 6,5 milyon Flaman ile 4 milyon Valon’un birbirleriyle geçinememeleri yüzünden bölünme noktasına geliyorsa, aslında bir ulus-devlet olamamış olan ve 1974’ten sonra tamamen birbirlerinden ayrılan Kıbrıs Türklerinin ve Rumların “iki devletli çözüm”e doğru gitmeleri doğal sayılmaz mı?
Eğer Belçika gerçekten bölünecekse, son yıllarda Avrupa’da -Çekoslovakya’dan Kosova’ya kadar- görülen benzer örneklere bir yenisi daha eklenmiş olacaktır.
Ama ne ilginçtir ki dünyada ayrılıkçı akımlar şimdiye kadar güç kazanırken, Kıbrıs’ta aksine bütün çabalar hep birleşme yönünde oldu. Hâlâ da öyle devam ediyor. Tabii gidebileceği kadar...
Sistem yürümüyor...
Belçika son zamanlara kadar federalizmin başarılı örneklerinden biri olarak gösteriliyordu. Aralarındaki derin kültürel, sosyal ve ekonomik farklılıklara rağmen, Flamanlarla Valonlar bir bayrak altında ortak bir devleti yaşatmanın yolunu “gevşek bir federal sistem”i hayata geçirmekte bulmuşlardır.
Bu sistem iki halkın da kendi bölgelerinde geniş bir özerkliğe sahip olmasını ve böylece kendi kimliklerini ve varlıklarını istedikleri gibi sürdürmelerini sağlamıştır. Siyasi alanda bile iki halkın kendi kesimlerinde ayrı faaliyet göstermelerine imkân tanınmıştır.
Son seçimlerde Flaman kesimindeki ayrılıkçı bir grubun -Yeni Flaman Birliği’nin- oyların yüzde 30’unu, diğer milliyetçi iki gurubun da önemli bir başarı kazanması, parlamentodaki dengeleri ayrılıkçıların lehine değiştirmiştir.
Yeni Flaman Birliği’nin bağımsızlık istediği biliniyor. Başındaki genç politikacı Bert de Wever de öyle. Ancak Wever seçimden sonra, bağımsızlık işini aceleye getirmeyeceğini açıkladı. Ama parti yetkilileri nihai amacın bağımsızlık -yani pratikte Belçika’nın bölünmesi- olduğunu da inkâr etmiyorlar.
Bu fikrin daha çok Flamanlar arasında yaygın olmasının esas nedeni, kendilerinin Valonlardan daha zengin ve müreffeh olmalarıdır. İki halkın, tek devlet çatısı altında bunca yıllık beraberliğe rağmen, birbirlerini pek sevmedikleri ve iyi geçinmedikleri de bir gerçek...

Tribünlere oynuyorlar...
Kıbrıs’a dönersek, yıllardan beri çözüm arayışı hep iki kesimli, iki toplumlu, federal bir sistem üzerinde cereyan etmiş, son olarak da buna birleşmenin iki kurucu devlet tarafından gerçekleştirilmesi ilkesi eklenmiştir.
Bu esaslar üzerinde iki yıla yakın bir zamandan beri süregelen müzakerelerden bir sonuç çıkmış değil. İktidar değişikliğinden sonra müzakerelere oturan Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, selefi M. A. Talat’tan oldukça farklı görüşlerine rağmen, müzakereleri bu minval üzerinde sürdürmeye çalışıyor.
Geçen hafta Lefkoşa’da Eroğlu ile yaptığımız sohbetten edindiğimiz izlenim, kendisinin bu görüşmelerden hiç umutlu olmamakla beraber, masadan ilk kalkan taraf olmak istemediğidir. Anlaşılan Türk tarafının görüşmelerin bir takvime bağlanması önerisine yanaşmayan Rum lideri Hristofyas da, işi sürüncemede bırakmak eğiliminde...
Yani açıkçası Kıbrıs’taki müzakere süreci, tribünlere oynanan bir oyun niteliğinde... Sürdürülebileceği kadar gidecek bu...
Sonra? KKTC’nin bağımsızlığı ve adadaki fiili bölünmenin meşrulaştırılması gündeme oturacak...
Belçika bile bu yola girerken, Kıbrıs için buna kim ne diyebilir?