Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

YILLARDAN beri görmeye alıştığımız görüntü dün tekrar TV ekranlarına yansıdı: Kıbrıs Türk ve Rum liderleri, BM temsilcisinin Lefkoşa’daki ikametgâhında bir araya geliyorlar, kapalı kapıların arkasındaki görüşmelerinden sonra, gazetecilerin karşısında samimi pozlar vererek çözüm konusundaki iyi niyetlerini ve umutlarını dile getiriyorlar...
“Biz bu filmi daha önce (hem de çok) görmüştük” dedirtecek bir manzara...
Bu kez, Mehmet Ali Talat ile Dimitris Hristofyas’ın, BM gözetiminde yaptığı bu görüşme, “yeni bir sürecin” başlangıcı.
Bu, Kıbrıs sorununda 30 küsur yıldır çeşitli aralıklarla gerçekleşen “yeni müzakere süreçleri”nin ilki değil tabii. Ama “sonuncusu” olabilir açıkçası...
Eğer dünkü toplantı ile başlayan yeni süreçte, Talat ile Hristofyas anlaşamazsa, müzakereler tıkanıp kesilirse, artık bir “yeni süreç” daha olmayabilir.
Bu bakımdan bu süreç, son şanstır...

Prensipler iyi ama...
Şimdi Kıbrıs görüşmeleri, dünya konjonktüründe büyük değişikliklerin olduğu bir sırada yapılıyor. İlginç olan husus, birçok ülkede trend “ayrılma” -veya bağımsızlık- yönünde gelişirken, Kıbrıs’ta “bileşme” amaçlı bir egzersizin yapılmasıdır.
Kıbrıs’taki durumu -en azından bu aşamada- Kosova’dan veya Abhazya ve G. Osetya’dan farklı kılan da budur. Adada iki taraf, uluslararası topluluğun desteğiyle, tekrar bir araya gelmenin yollarını arıyor.
Bu, bütün dünyanın dikkatini çeken önemli bir test. Siyaset bilimcileri için de adeta bir laboratuvar çalışması!
Bundan önceki çabaların başarısızlığına karşın, bu “yeni deney”in sonuç vermesi şansı nedir?
Dün resmen başlayan “kapsamlı müzakereler” öncesinde, Talat ile Hristofyas mart ile temmuz ayları arasındaki buluşmalarında bazı temel ilkeler ve parametreler üzerinde mutabık kaldılar.
Bunların arasında bir yandan “iki kurucu devletin ortaklığı ve eşit statüsü”, diğer yandan da “tek egemenlik, tek vatandaşlık” ilkeleri var.
İlk bakışta çelişkili görünen bu parametreler çerçevesinde, iki tarafın da kabul edeceği “uygulanabilir, kalıcı” formüller bulmak, oldukça zor. 11 Eylül’den itibaren yapılacak müzakerelerde “detay”a inilerek, uygun formüller aranacak.

...Şeytan ayrıntıda!
Detay dediğimiz şey, aslında Kıbrıs sorununun can damarını oluşturan sorunlardır.
Anayasal sorunlar, Kıbrıs’ın yeni siyasal yapısı ile ilgili. Cumhurbaşkanlığı, merkezi hükümet, parlamento ve bölgesel yönetim ile ilgili görev ve yetki paylaşımını, yukarıda belirttiğimiz parametreler içinde belirlemek gerekecek...
Diğer bir anlaşmazlık konusu garanti anlaşması ve Kuzey’deki Türk askeri varlığının geleceği ile ilgili. Bu Türkiye’nin de “müdahil” olduğu ve ağırlığını koyduğu bir konudur. Bu meselede uzlaşıcı bir formül bulmak son derece zor görünüyor.
Toprak, mülkiyet, yerleşikler gibi sorunlarda da, taraflar bir orta yol  bulmakta çok zorlanacaklardır.
Aslında bütün bunların temelinde yatan gerçek şudur: Türk tarafı, yepyeni bir devlet yapısı kurmak, Rum tarafı ise mevcut yapıda sadece bazı rötuşlar yapmak istiyor. Şimdi öyle bir çözüm bulunmalı ki, iki taraf yeni statünün kendi istek ve beklentilerini karşıladığına inansın...
Bunu sağlayabilirlerse ne âlâ. Yoksa herhalde “birleşme” amaçlı “yeni bir süreç” daha başlamayacak, ondan sonra iki taraf kendi yolunda gidecektir.