Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Sorunun yanıtını şöyle verelim: Hem çok şey değişti, hem fazla bir şey değişmedi!..
Bu çelişkiyi ayrıntıya girince daha iyi anlamak mümkün.
Önce Türk tarafındaki değişikliğe bakalım:
En büyük değişiklik, adadaki Türk halkının "patlaması"... Lefkoşa’da 40 - 50 bin kişinin (KKTC nüfusunun dörtte biri veya hane sayısı olarak üçte ikisi) toplanıp acil çözüm istemesi radikal bir değişimin göstergesi değil mi?
Kimileri bu olayı küçümseyebilir, bunun arkasında provokasyon veya manipülasyon arayabilir... Veya bu geniş kitlelerin Annan planını okumadıklarını, ileride başlarına gelebilecekleri sezmediklerini iddia edebilir...
Ama aralarında geçmişi iyi bilen eski mücahitlerden veya şehit ailelerinden, geleceğe bakmayı yeğleyen gençlere, Türkiye kökenlilere ve iktidar ortağı politikacılara kadar, toplumun her kesitinden insanların yer aldığı bu gösteriyi, Denktaş yönetimi ve Ankara serinkanlılıkla değerlendirmeyi bilmeli. Bu insanların çözümsüzlükten ötürü gözlerinin karardığını tespit ederken, uygulanan yanlış politikaların bundaki payını da kabullenmeli...
Halktan 150 sayfalık bir planın tüm teknik ayrıntılarını bilmesini kimse bekleyemez. Demokrasilerde halkın gücü böyle ölçülmez. Halkın arzuları, beklentileri esas alınır. Aksi halde liderliğin toplumdan koptuğuna karar verilir ve sonunda fazla bir şeyin değişmediği anlaşılır...
***
BU ölçüde olmamakla beraber, Türkiye’de de bir değişiklik var. Çözüm için daha enerjik adımların atılması zamanının geldiği görüşü artık birçok çevrede - ve hatta iktidar kademelerinde - açıkça savunuluyor. Ancak bu trend "devlet politikası" konsepti ile karşı karşıya kalıyor ve bocalıyor. Bu bocalamayı son olarak hükümetin ve hatta Dışişleri Bakanlığı’nın çelişkili beyanlarında gördük. Örneğin çözümü kolaylaştıracak stratejilerin lehinde yapılan konuşmaların arkasından "resmi politika"nın devam ettiği vurgulandı; ama daha sonra bir "değişikliköten (gene resmen) söz edildi. Bunun ardından da temel bir değişikliğin söz konusu olamayacağı açıklandı...
Peki değişen veya değişmeyen ne? Bu konuda Ankara’da da kafalar karışık; ama öyle anlaşılıyor ki, resmi ağızlardan çıkan değişiklik lafı, daha çok taktik bir yaklaşım ile ilgili. Yani 28 Şubat’a kadar anlaşma sağlanamazsa, Türkiye ile KKTC hemen entegrasyona gitmeyecek, müzakereleri bir süre daha devam ettirecek... Ama "resmi politika"nın diğer unsurlarında bir değişiklik olmayacak, Denktaş da masa başında bunları savunmayı sürdürecek...
***
GELELİM Rum tarafına:
Onlarda pek değişen bir şey yok. Rum halkının geniş kısmı (dörtte üçü) Annan planını Türklere fazla ödün veriyor diye beğenmiyor. Klerides ise "kerhen" de olsa, planı müzakere edilebilir sayarak olumlu bir tavır sergiliyor. Yani Rum kesimindeki durum, Kuzey’dekinin tersi...
Ne var ki Rum tarafının gerçekte değişip değişmediği veya ne kadar değiştiği pek belli değil. Klerides’in Rum kesimi nasıl olsa yakında AB üyeliğini garantiliyor diye eski tutumunu değiştirmek için bir sebep görmemesi olasılığı büyük. Ama öte yandan ilerlemiş yaşına rağmen (84) başkanlık seçimlerine bir kez daha katılmasını, "tarihe çözümü getiren adam olarak geçmek" isteğine bağlayanlar da var.
Umarız öyledir: Çünkü şu anda Güney’in de Kuzey’deki değişim rüzgarlarından nasibini almaya ihtiyacı var. Eğer yeniden masaya oturan iki lider daha değişik bir zihniyet ve yaklaşım göstermezlerse, Kıbrıs sorununda gene bir şey değişmeyecektir!..