Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sami KOHEN

KÖRFEZ'de - veya Ortadoğu'da - her kriz sonrasında, güç dengelerinde bazı sarsıntılar, ya da değişiklikler olur. Bunu 1991 krizinden sonra görmüştük; şimdi de bu yönde işaretler geliyor.
Bağdat'ta gerçekleşen anlaşma ile son bunalımın yatışması üzerine, Irak'tan ABD'ye, Rusya'dan Fransa'ya kadar, tüm ilgili ülkeler, kendilerine bir kazanç payı çıkardı. Şimdi herkes elde ettiği "ilk kazancı" ilerisi için bir yatırım aracı sayıyor ve bunu daha "sürekli kar"a çevirmeye çalışıyor...
* * *
1991 krizinden sonra, ABD bölgedeki gücünü ve etkinliğini sergilemiş, "Pax Americana"nın gerçekleşmesi yolunda ilk adımlarını atmıştı. SSCB'nin dağılmasından sonra, Rusya kendi derdinde idi ve bölgeden adeta silinmiş durumda idi. Müttefikler ve hatta Arap ülkelerinin çoğu, ABD'nin dümen suyundan gidiyordu. Diğer ülkelerin de (İran gibi) sesi çıkmıyordu.
Bugün şartlar değişik: Gerçi ABD gene tek süper devlet sıfatını koruyor. Dünyada ve bölgede gene etkinliğini hissettiriyor, istediğini büyük ölçüde gene yapabiliyor. Ama, son kriz de gösterdi ki, bölgede yalnız ABD değil, "başkaları" da var.
Bunların başında Rusya geliyor. Nitekim Rus diplomasisi bu olayda varlığını gösterdi. Moskova şimdi bunun meyvelerini toplamaya çalışıyor.
Irak'tan başka Arap dünyası ve İran da Rusya'ya kucak açıyor, onu bir "kontr - balans" sayıyor. Rus ve İran Dışişleri bakanlarının dün Moskova'da ABD'nin olası askeri müdahalesine karşı ortak bir tavır ortaya koymaları, bu yeni oluşumun bir sinyali. Herhalde Rus diplomasisi, son krizin yarattığı müsait ortamdan yararlanıp giderek bölgede sesini yükseltecek ve varlığını hissettirecektir.
Bu, daha uzun vadede, ABD ile Rusya arasında Körfez'de ve Ortadoğu'da gözle görülür rekabete ve hatta sürtüşmelere de yol açabilir...
* * *
İRAN da bölgede giderek daha aktif bir varlık gösteren ülkelerden biri.
Hatemi rejiminin daha pragmatik tavrı, Batı'da da sempati ile izleniyor. O kadar ki, AB bu hafta İran ile üst düzey temaslarla ilgili yasağı kaldırdı. Bu önemli kararın ardından, İtalya Dışişleri Bakanı Lamberto Dini bu hafta sonu Tahran'a gidecek ve böylece İran'ı ziyaret eden ilk AB'li üst düzey yetkilisi olacak.
İran'ın, yukarda belirttiğimiz gibi, Rusya ile yakınlaşması ve Körfez politikasını aynı ayara getirmesi de, bölgedeki güç dengelerini etkileyebilecek bir gelişme. İran'ın Rusya ile aynı safta görünmesi
(üstelik bu mutabakatın Hazar petrolleri konusunu da kapsaması) ABD'yi ciddi şekilde kaygılandıracaktır. Washington, İran'ı tecrit etme politikasında (AB'nin de son tavrı dikkate alınırsa) giderek yalnızlığa düşebilir...
AB'nin son Körfez krizinde bir varlık gösteremediği ortada. Bir kez daha belli oldu ki, Birlik böyle bunalımlar karşısında (daha önce Bosna'da da görülmüştü) aciz kalıyor. Kaldı ki AB'nin ortak bir stratejisi ve kendi bünyesinde birliği de yok. Dönem başkanı İngiltere, ABD'den yana tavır alırken, Fransa buna ters düşen bir politika izlemiştir. Nitekim Fransa kendi ulusal çizgisi içinde giriştiği çabalardan kazançlı çıkmış, Iraklıların ve Arapların kalbini kazanmıştır. Paris de bu yatırımı kara geçirmekte - ve bölgede etkinliğini artırmakta - herhalde gecikmeyecektir...
* * *
BÜTÜN bunlar kuşkusuz bugün için ABD'nin bölgedeki "hakim durumunun ve rolünün" son bulmakta olduğu anlamına gelmez.
Gerçi ABD bundan sonra ne yapacağını tam bilmiyor. Yönetimde ve Kongre'de çeşitli - ve çelişkili - görüşler ortaya atılıyor. Hatta Washington'un bir açmazda bulunduğu, bunun ABD'nin bölgedeki durumunu zayıflattığı da söyleniyor. Nitekim ünlü yazar William Pfaff, ABD'nin halini, Roma İmparatorluğu'nun çöküşüne benzeterek, "Pax Americana"nın artık etkisiz hale gelebileceği tahmininde bulunuyor.
O kadar değil ama, Ortadoğu sahnesine diğer "aktör"lerin de çıkması ile, ABD'nin artık "tek yıldız" durumunu sürdürememesi ihtimali var...



Yazara Email S.Kohen@milliyet.com.tr