Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


SONUNDA masaya oturacaklar. İstemeyerek de olsa...
Paris yakınlarındaki Rambouillet Şatosu'nda yarın (son anda bir terslik olmazsa) Kosova sorununun iki karşıt tarafı Sırplarla Arnavutlar, bir araya gelecekler.
Son bir yıldır iki bin kişinin ölümüne, 300 bin kişinin göçüne yol açan bir savaşa sürüklenmiş olan Kosovalı Arnavutlarla Yugoslavların barış görüşmelerine katılmaları, kendi başına önemli bir olay.
Unutmamalı ki, Miloşeviç yönetimi, şimdi muhatap olarak aldığı Kosova'daki savaşçıları (özellikle Kosova Kurtuluş Ordusu UCK'yi) "terörist" olarak görüyor. Kosova'nın "bağımsız" Arnavut yönetimi ve son haftalarda Sırpların giriştiği "etnik temizlik" eylemlerine hedef olan Arnavut halkı da, Yugoslavlara baş düşmanları olarak bakıyor...
Buna rağmen, iki tarafın barışçı bir çözüm bulmak üzere bir araya gelmesi, kendilerine uygulanan ağır dış baskıların (ve hatta tehditlerin) bir sonucudur. Diğer bir deyişle, eğer NATO ve 6 ülkeden oluşan "Temas Grubu", Belgrad'a ve Priştina'ya "6 Şubat'ta Paris'e geleceksiniz ve önerilen barış planını görüşüp 19 Şubat'a kadar mutabakata varacaksınız... Aksi halde kuvvete başvuracağız" şeklinde bir ültimatom vermeseydi, herhalde bu toplantı gerçekleşemezdi.
Bu olaydan çıkan sonuç, Bosna'da olduğu gibi (ki orada çok geç harekete geçilmişti) Kosova'da da çatışmaları durdurmak ve tarafları uzlaştırmak için, "sopayı gösterme"nin kaçınılmaz bir zorunluluk olduğudur...
* * *
BU olayın ortaya koyduğu bir başka gerçek de, bu gibi hallerde uluslararası camianın dayanışma halinde ve kararlı hareket etmesinin de şart olduğudur.
Temas Grubu'nun 6 üyesinden biri olan Rusya'nın, verilen ültimatomu desteklemesi, ABD'nin başını çektiği NATO'nun kuvvete başvurma uyarısına karşı çıkmaması, bu kez girişimin başarısını garantilemiştir. Daha önceki gelişmelerde Sırplara yakınlık gösteren, Miloşeviç'e toz kondurmayan ve bu yüzden Batılıların hareket kabiliyetini kısan Rusların bu tavrı, önemli bir değişikliği yansıtıyor.
Nihayet bu olayda da, ABD'nin etkinliğini belirtmek gerek. Şimdiki "barış planı"nın hazırlanmasında ve görüşme önerisinin kuvvete başvurmak tehdidi ile birlikte sunulmasında, ABD belirleyici bir rol oynamıştır. Diğer bir deyişle, eğer özellikle son Sırp saldırısından sonra ABD devreye girmeseydi, herhalde böyle bir girişim gerçekleşmeyecekti. Hele Avrupa'nın olaylara ne kadar seyirci kaldığı dikkate alınırsa...
Bu bakımdan Kosova olayı, Bosna'yı çağrıştırıyor. Saldırıların ve çatışmaların durdurulması için, olayın trajik boyutlar alması gerekiyormuş...
* * *
YUKARIDA belirttiğimiz gibi, taraflar Paris'e "kerhen" gidiyorlar. Ama sonuçta gidiyorlar ya, önemli olan bu...
Gerek Yugoslavların, gerekse Arnavutların çözüm konusunda ne düşündükleri biliniyor. Paris'e de bu düşüncelerini taşıyacaklar. Yani Arnavut tarafı bağımsızlık isteyecek. Sırp tarafı ise buna karşı çıkacak ve Yugoslavya'nın toprak bütünlüğü içinde Arnvutlara sınırlı bir özerklik vaat edecek.
Buna rağmen, Temas Grubu'nun planı masaya gelecek ve bunun ana hatları ile benimsenmesi için yoğun çaba harcanacak.
Plan, Kosova'nın Yugoslav federal cumhuriyeti içinde kalmasını, ancak bölgeye geniş bir özerkliğin ve kendini yönetme hakkının verilmesini öngörüyor. Tabii bu arada ateş kesilecek, uluslararası bir denetim sistemi kurulacak, yerel yönetim kurumlaşacak. Üç yıllık bir süreden sonra, taraflar gene masaya oturup, "nihai çözüm" şeklinin nasıl olması gerektiğini görüşecek...
Kuşkusuz ilk bakışta Arnavutlar bu planı tam bağımsızlığa yer vermediği için, Yugoslavlar da bölgede kendi hakimiyetlerini garantilemediği için, karşı çıkacaklar. Onları planın pozitif yanları (Yugoslavlar için toprak bütünlüğü, Arnavutlar için öz yönetim) üzerinde ikna etmek pek kolay olmayacak. Hele belirlenen kısa süre içinde... Ama kabul etmeli ki, mevcut koşullarda, daha iyi bir seçenecek yok. Ağır baskılar ve ültimatomlar karşısında da tarafların "evet" demekten başka çareleri yok...




Yazara E-Posta: s.kohen@milliyet.com.tr