Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Günlerden beri medyada, siyasi ve diplomatik çevrelerde sorular soruluyor, yanıtlar tartışılıyor.
Türk-İsrail ilişkilerinde varılan nokta çok gergin ve tehlikeli.
Sorulara aranan yanıtlar, önümüzdeki günler için oldukça karanlık bir tablo ortaya çıkarıyor.
İşte belli başlı sorular:
-Gerginlik daha böyle tırmanacak mı?
Öyle görünüyor. İki tarafın pozisyonlarında herhangi bir değişiklik beklenmiyor. Türkiye ilişkilerin normalleşmesi için üç şart (özür, tazminat, Gazze ablukasının kaldırılması) üzerinde ısrarlı. İsrail bunları kabul etmek niyetinde değil. İki taraf artık birbirleriyle görüşmüyor. Zaten diplomatik kanallar da koptu. BM’den, ABD’den, AB’den gelen çağrılar ise etkisiz kalıyor. Buna karşılık Türkiye daha önce ilan ettiği yaptırımları hayata geçiriyor ve daha da sert yeni tedbirler uygulamaya hazırlanıyor.
-Türkiye’nin yeni tedbirleri ne olacak?
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun 2 Eylül’de ilan ettiği “B Planı”ndaki beş maddeden ikisi (elçilik düzeyinin düşürülmesi ve askeri anlaşmaların askıya alınması) yaşama geçirildi. Diğer üç yaptırımın uygulanması da yolda. Türkiye Doğu Akdeniz’e savaş gemilerini göndermeye hazırlanıyor. Gazze ablukası sorununu da 20 Eylül’den itibaren Birleşmiş Milletler’e götürecek ve onay alırsa Lahey Adalet Divanı’na başvuracak.
-“C Planı”nda neler var?
Resmi bilgi yok. Bunun içinde ticari ilişkilerin de dondurulması, iki ülke arasındaki direkt uçuşların kaldırılması, hatta Konsolosluk faaliyetinin kısılması gibi yaptırımlar yer alabilir. Ama asıl önemli olan, “B Planı”nın devamı olarak Doğu Akdeniz’de birtakım askeri tedbirlerin uygulamaya konmasıdır.
-Doğu Akdeniz’de bir sıcak çatışma olabilir mi?
Hükümet iki ayrı alanda harekete hazırlanıyor: Birincisi, Gazze’ye gidecek yardım gemilerine donanmaya ait gemilerin refakat etmesini sağlamak. İkincisi ise, İsrail’in Doğu Akdeniz’de doğalgaz arama faaliyetlerini yürüteceği bölgelere de savaş gemileri sevk etmek... Ankara bu güç gösterisi ile “burada biz de varız” mesajını vermek istiyor. Ancak bu iki misyon da epey riskli. İki tarafın savaş gemileri (son yıllarda Ege’deki benzer şekilde) karşı karşıya gelebilirler. Böyle bir durumun zamanında önlenmemesi, bu tür faaliyetlerin “kaza sonucu çatışma” tehlikesini de her zaman içerdiğini unutmamalı...
-Doğu Akdeniz’deki faaliyetin tek hedefi İsrail mi?
Gazze’ye gidecek gemilere askeri refakat vermenin amacı ablukayı delmektir. Bu alanda hedef İsrail’dir. Ama Doğu Akdeniz’de donanmanın güç gösterisinde bulunmasının asıl amacı, bölge ülkelerinin tek taraflı doğalgaz aramasını önlemektir. Bunda da esas hedef Kıbrıs Rum yönetimidir. Bir de tabii onunla işbirliği yapan diğer bölge ülkeleri. İsrail bunlardan biri. Ama Güney Kıbrıs bu konuda Mısır ve Lübnan ile de anlaşmalar yapmıştır... Bu ikinci alandaki faaliyet bölge içi ve dışı (ABD’den Rusya’ya kadar) birçok ülkede şimdiden tepki yaratıyor.
- İsrail neye güveniyor?
Öteden beri İsrail’in kendi politikalarını yürütürken, özellikle ABD’ye güvendiği bilinir. Bu temelde değişmiş değil. Gerçi Obama yönetimi de Netanyahu’nun inatçı politikalarından şikâyetçi; ama her olayda etkili olamıyor. Hele Başbakanlık seçimi dönemine girildiği şu sırada... İsrail Gazze’nin ablukasını meşru sayan Palmer Raporu’ndan da cesaret alıyor. Bu konuda da ABD’nin ve daha birçok ülkenin desteğine sahip... İsrail’de hükümet politikasına karşı yapılan eleştirilere rağmen, Netanyahu, koalisyonu bozmak niyetinde değil. Yani siyasi ortaklarının desteğine de güveniyor.
Sonuç: Kriz giderek kötüye gidiyor. Bu durumda iyimser olmak imkânsız...
(Önümüzdeki hafta izine çıkacağımdan, yazılarıma kısa bir ara vereceğim.)